Cevap: Bir ülkeyi yönetenlerin seçilmesinde vatandaşlar demokrasi olan yerde etkilidir. Çünkü rejimi demokrasi olan bir ülkedeki yöneticileri vatandaşlar seçer. 5. Sınıf Türkçe Ders Kitabı MEB Yayıncılık Sayfa 56 Ders Kitabı Cevapları. 1. Etkinlik. a) Metinde geçen bazı kelimeler, harfleri karışık olarak verilmiştir. Küçük Prens (Fransızca Le Petit Prince) Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry 'nin en ünlü romanı. 1943 'te yayımlanmıştır. Roman New York 'ta bir otel odasında yazılmıştır. Tamolarak değil.Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur.Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir.Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız TheIdiot. Returning to Russia from a sanitarium in Switzerland, the Christ-like epileptic Prince Myshkin finds himself enmeshed in a tangle of love, torn between two women—the notorious kept woman Nastasya and the pure Aglaia—both involved, in turn, with the corrupt, money-hungry Ganya. In the end, Myshkin’s honesty, goodness, and Güzel oyuncu Hazal Kaya'nın bacağında, Küçük Prens kitabından esinlenerek yaptırdığı ve çok sevdiği bir dövmesi varmış. Hazal Kaya bambaşka bir kadın, bunu zaten biliyoruz Burçin Terzioğlu ortaokuldayken müdür yardımcısının odasından izin kağıtlarını çalıp, arkadaşlarına para karşılığında satarmış. d5ko. Çocuklar büyükler karşısında her zaman sabırlı ve anlayışlı olmak zorundalar. Bir şeyi anlamaya çalışırken neyi dikkate almam gerektiğini bilmiyordum. Sözlere değil, yapılanlara bakmalıydım. Gezegenlerden birinde yaşayan kırmızı yüzlü bir adam tanıyorum. Tek bir çiçek koklamamış, tek bir kez bir yıldıza bakmamış, kimseyi sevmemiş. Yaşamı boyunca tek yaptığı şey bir takım sayıları toplamak. O da bütün gün kendi kendine aynı şeyi söylüyor, senin gibi 'Çok önemli işlerim var benim!' Bunları söylerken gururla kabarıyor göğsü. Ama o bir insan değil ki, mantar!" İnsan bir çiçeği severse, milyonlarca ve milyonlarca yıldızda yalnız tek bir çiçek açarsa, işte o yıldızlara bakarak mutlu olur. Kendi kendine şöyle der 'İşte orada, o yıldızlardan birinde benim çiçeğim. İnsan günbatımını çok üzgün olduğunda seviyor. Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundayım "Generalime bir kelebek gibi çiçekten çiçeğe uçmasını emredersem, ya da trajik bir piyes yazmasını istersem, ya da bir martı olmasını emredersem ve general de bu emrimi yerine getirmezse kim suçludur?" diye küçük prense sordu kral. "General mi, yoksa ben mi?" "Siz," dedi küçük prens yüksek sesle. "Doğru," dedi kral. "İnsan herkesten verebileceklerini istemeli. Bir otoritenin kabul görmesi mantıklı olmasına bağlıdır. "O halde kendini yargılayacaksın," dedi kral. "En zoru da budur. Kendini yargılamak başkasını yargılamaya benzemez. Eğer kendini yargılamayı başarabilirsen, o zaman gerçek bilgeliğe ulaşmışsın demektir." Sahipsiz bir elmas buldun diyelim, o senindir. Sahipsiz bir ada keşfettin, senindir. Aklına daha önce kimsenin aklına gelmeyen bir fikir geldi, hemen patentini alırsın, senin olur. İşte tıpkı bunun gibi, yıldızların sahibi de benim; çünkü onlara sahip çıkmayı ilk ben akıl ettim. İnsanların arasında da yalnızdır insan. "İnsanlar mı?" dedi. "Sanırım onlardan altı ya da yedi tane var. Birkaç yıl önce görmüştüm. Ama nerede olduklarını kimse bilemez. Rüzgâr sürüklüyor onları. Kökleri yok, bu yüzden de yaşam onlar için güç." "İnsanları mı arıyorsun? Silahları var ve avlıyorlar. Çok can sıkıcı. Evcil ne demek?" "Genellikle ihmal edilen bir iş," dedi tilki. "Bağlar kurmak anlamına geliyor." "Bağlar kurmak mı?" Tilki, "Yani," dedi, "örneğin sen benim için hâlâ yüz bin öteki çocuk gibi herhangi bir çocuksun. Benim için gerekli de değilsin. Senin için de aynı şey. Ben de senin için yüz bin öteki tilkiden hiç farkı olmayan herhangi bir tilkiyim. Ama beni evcilleştirirsen, birbirimiz için gerekli oluruz o zaman. Benim için sen dünyadaki herkesten farklı birisi olursun. Ben de senin için eşsiz benzersiz olurum..." İnsanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkânlardan her istediklerini satın alıyorlar. Ama dostluk satılan bir dükkân olmadığı için dostları yok artık. Sözler yanlış anlamaların kaynağıdır. İnsan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez. Yalnızca çocuklar neyin peşinde olduklarını biliyorlar Kimse bulunduğu yerde mutlu değildir "Yaşadığın yerdeki insanlar," dedi küçük prens, "bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar, ama asıl aradıklarını bulamıyorlar yine de." İnsan evcilleştirilmeyi kabul etti mi, biraz gözyaşını da göze almalı... "Yıldızlar bütün insanların," diye yanıtladı. "Ama her insan için aynı değiller. Yolcular için, yıldızlar yol gösterici. Ötekiler için yalnızca gökyüzündeki pırıltılar. Bilim adamları için hepsi birer problem. İşadamı için zenginlik. Ama bütün yıldızlar sessiz. Sen... Yalnızca sen yıldızlara herkesten farklı sahip olacaksın..." KİTABIN ADI KÜÇÜK PRENS KİTABIN YAZARI Antoine de Saint-Exupery SAYFA SAYISI 112 KÜÇÜK PRENS KİTABINI ÇEVİREN TOMRİS UYAR KİTABIN TÜRÜ ÇOCUK KİTABI YAYIN EVİ VE BASIM YILI CAN YAYINLARI - 1. BASIM 1981 KÜÇÜK PRENS KİTABININ KONUSU TEMASI Küçük prens konusu ise kitabın yazarı aynı zamanda ana kahramanımız bir pilottur. Afrika üzerinde uçuş sırasında uçak bozulur ve zorunlu iniş yapar. Çölde kalır. Başka bir gezegenden dünyaya gelmiş ve kendisiyle karşılaşan Küçük Prens’le tanışır. Bundan sonraki kısımlar ikisi arasındaki konuşmalar, olaylar, geriye dönüşlerle flash back aktarılmış bir eserdir. KÜÇÜK PRENS KİTABININ ANA FİKRİ Kitapta ana fikir olarak verilmek istenen insanların büyüdükçe, çocuk ruhunu kaybetmemesinin gerektiğini ve çocuklar gibi özgürce düşünebilmenin gerektiğini, cesaretimizin kırılmaması ve arkadaş edinmekten korkmamamız gerektiğini bize ana fikir olarak veriyor. KÜÇÜK PRENS KİTABI YORUMU Çocukların duyarlılıkları, hayata bakışları, dünyalarının zenginliği asla gözardı edilmemelidir. Birey olarak görmeli ve onlara hak ettikleri değeri vermeliyiz. KÜÇÜK PRENS KİTABININ ÖZETİ Küçük Prens özeti ise Gün doğarken uykusunun arasında garip, incecik bir ses duyar. Karşısında ilginç, minik biri durmaktadır. Bu, Küçük Prens’tir. Yani yazar Küçük Prens adında birisiyle gelmiştir. Gezegeninde tek başına yaşamaktadır. Biri sönmüş ikisi hala lavlar püskürten üç tane yanardağa vardır. Ayrıca hiçbir gezegende bulunmayan eşsiz güzellikte bir tek de çiçeği vardır. Küçük Prens pilotumuza “Bana bir koyun çizer misiniz?” diye bir soru yöneltir. Pilot Küçük Prens’in bu sorusuna cevap vermek için uyanmıştır. Etrafına bakınır. Şaşkındır. Ama gördüğü gerçektir. Rüya değildir. Pilotumuz büyük bir şaşkınlık içerisinde “iyi resim yapmayı beceremem” der. Bu yeteneğini büyüklerin küçükken söylediği sözler yüzünden geliştiremediğini Prens “önemli değil” der. Aynı soruyu tekrar eder. Yazar altı yaşındayken çizdiği boğa yılanını çizer. Bu resmi altı yaşındayken büyüklerine de göstermiştir. Onlar hiç beğenmediklerini, resmin bir şapkaya benzediğini söylemişlerdir. Bunun üzerine pilot resim yapma isteğini kaybetmiştir. Çünkü büyüklerin hepsi resim çizmek yerine tarih, coğrafya, matematik ve dilbilgisiyle ilgilenmesini Prens ise pilotun kendisine çizdiği resme bakar ve “Ben boğa yılanı içinde bir fil çizmeni istemiyorum. Bana bir koyun çizer misin?” diye sorusunu tekrar eder. Yazar Küçük Prens’in çizdiği resmi anlamasından dolayı şaşkındır, işte şimdi bir koyun çizmeye karar verir. Küçük Prens çizilen resmi beğenmez. Pilot bu sefer bir kutu çizer ve koyunun kutunun içinde olduğunu söyler. Şimdi olmuştur Küçük Prens bu resmi sonra aralarındaki iletişim artar. Birbirleri hakkında bilgi edinirler. Pilot bu farklı dünyadan gelin küçük adamın sırrını çözmeye, onu anlamaya çalışır. Pilot çizdiği koyun resmi ile ilgili Küçük Prens’in ona sorduğu sorulardan Küçük Prens’i daha iyi tanır. Yanı Küçük Prens’in gezegeninin küçük olduğu, üç yanardağının ve bir çiçeğinin olduğunu öğrenir. “Koyunlar kaçar mı?, Koyunlar çiçekleri yerler mi?”.Küçük Prens yaşadığı yerden bahseder. Yaptığı gezileri anlatır. Bu gezileri, değişik gezegenlerde yaşayan insanlar ve bu insanların meslekleri, ilgi alanları, huylan ile ilgili edindiği izlenimleriyle birlikte pilotumuza bir gezegende kırmızı suratlı bir adam olduğunu ve onun hiç çiçek koklatmadığını anlatır. Gezegen iri birinde her şeyi yönettiğini söyleyen kral, bir diğerinde kendini beğenmiş bir adam, bir başka gezegende unutmak için içtiğini söyleyen bir adam, sayılarla uğraşan işadamı ve buluşlarını kaydeden bir coğrafyacıyla da tanıştığı ve pilota anlattığı Prens bundan bir yıl önce dünyaya gezmek için geldiğini zamanda şimdiki bulundukları yerde olduğunu söyler. Diğer gezegenlere! olan şeylerden dünyada binlerce olduğunu Küçük Prens’in anılarını, yaşam hakkındaki düşüncelerini dinler. Ayrılık vakti gelir. Yazarın evine, Küçük Prens’in geldiği gezegene dönme yaşadığı bu güzel anıyı kimseye anlatmaz. Üzerinden altı yıl geçtikten sonra küçük dostunu unutmamak için kaleme almaya karar ve büyüklerin zevkle okuyacağı içinden kendilerine göre dersler çıkaracağı bu öykü oluşur. KÜÇÜK PRENS KİTABINDAKİ KARAKTERLER VE ANALİZİ Yazar Pilot Altı yaşındayken resim yapmasına izin verilmeyen, uçağı bozulduğu için çölde kalan pilottur. Bekleyiş sırasında tanıştığı Küçük Prens onun dostu olur. Küçük Prens Gezegeninde yalnız başına yaşayan ve bir çiçeği olan çeşitli gezegenleri dolaşan ve dünyada da yazarımızla karşılaşan hikayenin önemli kahramanıdır. Kral Gezegeninde yalnız yaşayan ve her şeye hükmettiğini sanan birisidir. Kendini Beğenmiş Adam Küçük Prens’in gezdiği bir gezegende tanıştığı adının özelliğini taşıyan biridir. Sarhoş Utancını unutmak için içki içen ve aynı gezegenin vatandaşı olan hikaye kahramanıdır. İş Adamı Sürekli hesap yapan, bu işi çok önemseyen, yıllardır yaptığı hesabın başından ayrılmamış 2 defa hariç birisidir. Bekçi Gezegendeki fenerleri gece-gündüz durumuna göre yakıp söndürme görevini üstlenmiş birisi. Kaşif Masa başından kalkmadan kaşiflerin edindikleri bilgileri not eden kişidir. Coğrafi olaylarla ilgili değerlendirmeler yapar. Demiryolu Makasçısı insanları taşıyan trenleri bazen sağa bazen de solagönderme görevini üstlenen kişidir. Diğer Canlılar Çiçek, yılan, gül, tilki. Satıcı insanlara zaman kazanmaları için susuzluk giderici haplar satan kişidir. - SEMİNER PROGRAMIM İstanbul dışı ve İstanbul'da dışarıdan katılıma açık eğitimlerden bazıları - 25 Mart 2020 Salı-SARIYER 24 Mart 2020 Salı-GAZİANTEP 21 Mart 2020 10 Mart 2020 Salı-SAKARYA 08 Mart 2020 04 Mart 2020 Çarşamba-ANKARA 02 Mart 2020 24 Şubat 2020 15 Şubat 2020 12 Şubat 2020 Çarşamba-SULTANGAZİ 29 Ocak 2020 27-28 Aralık 2019 26 Aralık 2019 21 Aralık 2019 C. EYÜP 12 Aralık 2019 Perş- ÖDEMİŞ-İZMİR 05 Aralık 2019 Perşembe-VAN 26 Kasım 2019 Salı-MERAM-KONYA 25 Kasım 2019 Pazartesi-EREĞLİ-KONYA 22 Kasım 2019 Cuma-GEBZE 20 Kasım 2019 Çarşamba-ANKARA 14 Kasım 2019 08 Kasım 2019 Cuma-YALOVA 04 Kasım 2019 04 Kasım 2019 01 Kasım 2019 Cuma-İZMİR 30 Ekim 2019 Çarş-ZEYTİNBURNU 23 Ekim 2019 21 Ekim 2019 17 Ekim 2019 15 Ekim 2019 Salı-GÜNGÖREN 07-08 Eylül 2019 Ctesi-Pazar-ÜSKÜDAR-İSTANBUL 05 Eylül 2019 04 Eylül 2019 Çarş-GEBZE-KOCAELİ 28 Ağustos 2019 Çarş-ÜSKÜDAR-İSTANBUL 27 Ağustos 2019 Salı-ANKARA 21-22 Ağustos 2019 Çarş-Perş-SAKARYA 20 Ağustos 2019 Salı-EYÜP-İSTANBUL 22 Temmuz 2019 Ptesi-ERZURUM 24 Haziran 2019 Pazartesi-RİZE 23 Haziran 2019 Pazar-KOCAELİ 17-18 Haziran 2019 Ptesi-Salı-TEKİRDAĞ 25 Mayıs 2019 15 Mayıs 2019 07 Mayıs 2019 Salı-GÖLCÜK-KOCAELİ 2-3 Mayıs 2019-Prş-Cuma-BULANCAK-GİRESUN 30 Nisan 2019 Salı-KARAMAN 23 Nisan 2019 Salı-NUSAYBİN-MARDİN 27 Mart 2019 Çarşamba -KONYA 14 Mart 2019 Perşembe -K. MARAŞ 12 Mart 2019 Salı-MERSİN 04 Mart 2019 Pazartesi-KÖRFEZ 28 Şubat 2019 21 Şubat 2019 Perşembe-NEVŞEHİR 20 Şubat 2019 Salı-NİĞDE 15 Şubat 2019 Cuma-BAŞİSKELE 16 Ocak 2019 Çarşamba-RİZE 27 Aralık 2018 Perşembe-KONYA 19 Aralık 2018 Çarşamba-UŞAK 17 Aralık 2018 13 Aralık 2018 Perşembe -KAYSERİ 11 Aralık 2018 Salı -NEVŞEHİR 03 Aralık 2018 Pazartesi-İZMİR 01 Aralık 2018 Cumartesi -İSTANBUL 29 Kasım 2018 -KOCAELİ-GEBZE 28 Kasım 2018 Çarşamba-ELAZİĞ 27 Kasım 2018 Salı-FATİH 22-23 Kasım 2018 -DENİZLİ 21 Kasım 2018 Çarşamba-BAĞCILAR 19 Kasım 2018 Salı-ÜMRANİYE 12 Kasım 2018 Pazartesi-DİYARBAKIR 07 Kasım 2018 Çarşamba-SAMSUN-ÇARŞAMBA 06 Kasım 2018 Salı-SAMSUN-BAFRA 24 Ekim 2018 Çarşamba-GİRESUN 23 Ekim 2018 Salı-ANKARA 19 Ekim 2018 Cuma-MUĞLA-FETHİYE 16 Ekim 2018 Salı-İZMİR 26-27 Temmuz 2018 Perşembe-Cuma-İSTANBUL 01 Haziran 2018 Cuma-IĞDIR 05 Mayıs 2018 Cumartesi-KARAMAN 28 Nisan 2018 Cumartesi-VAN 21 Nisan 2018 Cumartesi-İSTANBUL 14 Nisan 2018 Cumartesi-ÇORUM 13 Nisan 2018 Cuma-IĞDIR 07 Nisan 2018 Cumartesi-TRABZON 31 Mart 2018 Cumartesi-MARDİN 24 Mart 2018 Cumartesi-ISPARTA 22-23 Mart 2018 17-18 Mart 2018 10 Mart 2018 Cumartesi-İSTANBUL 09 Mart 2018 Cuma-BİLECİK-SÖĞÜT 04 Mart 2018 Pazar-KONYA 03 Mart 2018 Cumartesi-HATAY 11 Şubat 2018 Pazar-TOKAT 10 Şubat 2018 Cumartesi-YOZGAT-KADIŞEHRİ 29-30-31 Aralık 2017 -BİTLİS 17 Aralık 2017 Pazar-OSMANİYE 10 Aralık 2017 Pazar-NİĞDE 09 Aralık 2017 Cumartesi-NEVŞEHİR 02 Aralık 2017 Cumartesi-ANTALYA 01 Aralık 2017 Cuma-MALATYA 19 Kasım 2017 Pazar-SAMSUN 18 Kasım 2017 Cumartesi-SİNOP 22 Ekim 2017 Cumartesi-Pazar-RİZE 20 Ekim 2017 Cumar-ÜNYE/ORDU 15 Ekim 2017 Pazar-GİRESUN 14 Ekim 2017 Cumartesi-KIRIKKALE 07 Ekim 2017 Cumartesi-BİLECİK 01 Ekim 2017 Pazar-KASTAMONU 30 Eylül 2017 Cumartesi-ÇANKIRI 26 Eylül 2017 Salı-AFYON-SANDIKLI 17 Eylül 2017 Pazar-NEVŞEHİR 16 Eylül 2017 Cumartesi-KIRIKKALE 11 Eylül 2017 Pazartesi-ERZİNCAN 06 Mayıs 2017 Cumartesi-BİNGÖL 05 Mayıs 2017 Cuma-LEFKOŞE-KIBRIS 29-30 Nisan 2017 Ctesi-Pazar-ORHANGAZİ 22 Nisan 2017 Cumartesi-YOZGAT 08 Nisan 2017 PAZAR-BURDUR 08 Nisan 2017 Cumartesi-UŞAK 07 Nisan 2017 Cuma-KÜTAHYA 05 Nisan 2017 Çarşamba-Çivilizade KK-İnsan ve İslam-FATİH 01 Nisan 2017 Cumartesi-DEM-İnsanın Varoluşu Bağlamında İki Kitap İki Resim Bir Lider-SÜLEYMANİYE 31 Mart 2017 Cuma-Öğretmenin İnsan ve Eğitim Felsefesi-ARNAVUTKÖY 25 Mart 2017 Cumartesi-YEKDER-Etkili Öğretmenlik Atölyesİ-ÜSKÜDAR 24 Mart 2017 Cuma-GÖLCÜK 18 Mart 2017 Cumartesi-KIRŞEHİR 11 Mart 2017 Cumartesi-SİNOP 04 Mart 2017 Cumartesi-DEM-Etkili Öğretmenlik Atölyesİ-SÜLEYMANİYE 25 Şubat 2017 Cumartesi-DEM-Etkili Öğretmenlik Atölyesİ-SÜLEYMANİYE 24 Şubat 2017 Cuma-Marmara Ünv. İlahiyat Öğretmenlik-BAĞLARBAŞI-ÜSKÜDAR 23 Şubat 2017 Salı- ÖYGM-Sınıf İçi Etkili İletişim-Zübeyde Hanım 21 Şubat 2017 Salı- ÖYGM-Sınıf İçi Etkili İletişim-Zübeyde Hanım 25 Ocak 2017 Çarşamba-EBSAD-Esenler Bilgi Evi-Çocuklara Neleri Öğretelim-ESENLER - - 07 Ocak 2017 Cumartesi-BAKIRKÖY 07 Ocak 2017 Cumartesi-GÜNGÖREN 06 Ocak 2016 Cuma-SİİRT-KURTALAN - 31 Aralık 2016 Cumartesi- 04 Ocak 2016 Çarşamba-KÜÇÜKÇEKMECE 24 Aralık 2016 Cumartesi-DİYARBAKIR 16 Aralık 2016 Cuma-UZUNKÖPRÜ 03 Aralık 2016 Cumartesi-ORDU 30 Kasım 2016 Çarşamba-ÇEKMEKÖY 26 Kasım 2016 Cumartesi-BARTIN 19 Kasım 2016 Cumartesi-ERZİNCAN 12 Kasım 2016 Cumartesi-İSTANBUL - 04 Ekim 2016 Salı-BEYLİKDÜZÜ - 08 Eylül 2016 Perşembe-KOCAELİ - - 08 Eylül 2016 Perşembe-TUZLA - 02 Ağustos 2016 Salı-RİZE - 29 Haziran 2016 Çarşamba-ZEYTİNBURNU - 28 Haziran 2016 Salı-KADIKÖY - - 23 Haziran 2016 Perşembe-ÜSKÜDAR - 04 Haziran 2016 Cumartesi-ÇANAKKALE - 03 Haziran 2016 Cuma-BAYRAMPAŞA - - 21-22 Mayıs 2016 Cumartesi-Pazar-ÇANKAYA/ANKARA - 15 Mayıs 2016 Pazar-GÜMÜŞHANE - 14 Mayıs 2016 Cumartesi-BAYBURT - - 14 Mayıs 2016 Cumartesi-ATAŞEHİR-İSTANBUL - 07 Mayıs 2016 Cumartesi-SAMSUN - 06 Mayıs 2016 Cuma-GİRESUN - - 30 Nisan 2016 Cumartesi-ZONGULDAK - 29 Nisan 2016 Cuma-HAYDARPAŞA LİSESİ-ÜSKÜDAR - - 22 Nisan 2016 Cuma-BAHÇELİEVLER - 15 Nisan 2016 Cuma-BAŞAKŞEHİR - - 01 Nisan 2016 Cuma-Niğde İl MEM/Etkili Öğretmenlik-NİĞDE - 26 Mart 2016 Cumartesi-Dumlupınar Ünv./Etkili - - 18 Mart 2016 Cuma-İlçe MEM/Etkili Öğretmenlik-GÜNGÖREN - 06 Mart 2016 Cumartesi-Çukurova Ünv./Etkili Öğretmenlik-ADANA - - 05 Mart 2016 Cumartesi-Mersin Ünv./Etkili Öğretmenlik-MERSİN - 12 Şubat 2016 Cuma-Okulda İnsan İlişkileri ve Eğitimde Etkili İletişim-Konya Okul Müdürleri-ANTALYA - - 28 Ocak 2016 Perşembe-Etkili Öğrt. ve İletişim-İSTANBUL - 27 Ocak 2016 Çarşamba-Eğitim Liderliği ve Grup 15 Ocak 2016 Cuma-Değerler Eğitimi-ORHANGAZ - 10 Ocak 2016 Pazar-Etkili Öğretmenlik-KİLİS - - 26 Aralık 2015 Cumartesi- Öğretmenlik Sanatı -İSTANBUL - 20 Aralık 2015 Ünv./Etkili Öğretmenlik-TEKİRDAĞ - - 19 Aralık 2015 Cumartesi-Kırklareli Ünv./Etkili Öğretmenlik-KIRKLARELİ - 05 Aralık 2015 Cumartesi-Karadeniz Ünv./Etkili Öğretmenlik-TARBZON - - - 14 Kasım 2015 Cumartesi-Trakya Ünv./Etkili Öğretmenlik-EDİRNE - 24 Ekim 2015 Cumartesi-Hitit Ünv./Etkili Öğretmenlik-ÇORUM - - 14 Ekim 2015 Çarşamba-Din Eğitiminde İlkeler-İSTANBUL - 11 Eylül 2015 Cuma-Etkili Öğretmenlik-BAĞCILAR - - 09 Eylül 2015 Cuma-Etkili Öğretmenlik-ÇEKMEKÖY - 08 Eylül 2015 Cuma-Etkili Öğretmenlik-BAŞAKŞEHİR - - 07 Eylül 2015 Cuma-Öğretmenlik Sanatı-GÜNGÖREN - 04 Eylül 2015 Cuma-Öğretmenlik Sanatı-SULTANGAZİ - - 26 Haziran 2015 Cuma-Etkili Öğretmenlik-BAHÇELİEVLER - - 25 Haziran 2015 Perşembe-Etkili Öğretmenlik-BURSA - 24 Haziran 2015 Çarşamba-Etkili Öğretmenlik-KARABÜK - - 23 Haziran 2015 Salı-Eğitimde Etkili İletişim-GÜNGÖREN - 22 Haziran 2015 Pazartesi-Etkili Öğretmenlik-SULTANGAZİ - - 22 Mayıs 2015 Cuma-İnsan Değerleriyle YaşarÖğrencilere-BOZÜYÜK - 22 Mayıs 2015 Cuma-Etkili Öğretmenlik-BOZÜYÜK - 13 Mayıs 2015 Çarşamba-Etkili Din Eğitimciliği-BEYKOZ - - 06 Mayıs 2015 Çarşamba-Etkili Öğretmenlik-İlçe MEM-ARNAVUTKÖY - 02 Mayıs 2015 Cumartesi-Eğitim Fakültesi/Etkili Öğretmenlik-KARS - 25 Nisan 2015 Cumartesi-Eğitim Fakültesi/Etkili Öğretmenlik-KAYSERİ - - 18 Nisan 2015 Cumartesi-Eğitim Fakültesi/Etkili Öğretmenlik-KARABÜK - - 08 Nisan 2015 Çarşamba-İnsan Değerleriyle Yaşar-ADANA - 04 Nisan 2015 Cumartesi-Eğitim Fakültesi/Etkili Öğretmenlik-BOLU - 29 Mart 2015 Pazar-Eğitim Fakültesi/Etkili Öğretmenlik-MUĞLA - 28 Mart 2015 Cumartesi-Eğitim Fakültesi/Etkili Öğretmenlik-AYDIN - 25 Mart 2015 Çarşamba-S. Alparslan A. İHL-Söyleşi-GÜNGÖREN - - 24 Mart 2015 Salı-Etkili Öğretmenlik/İlçe Milli Eğitim-BEYKOZ - 21 Mart 2015 Cumartesi-Eğitim Fakültesi/Etkili Öğretmenlik-ŞANLIURFA - 14 Mart 2015 Cumartesi-Eğitimde Etkili İletişim ve Hz. Peygamberi Nasıl Öğretelim-TRABZON - - 11 Mart 2015 Çarşamba-Kandilli Kız Lisesi/İnsan Değerleriyle Yaşar-ÜSKÜDAR - 08 Mart 2015 Pazar-Eğitim Fakültesi-TOKAT - 07 Mart 2015 Cumartesi-Eğitim Fakültesi-SİVAS - - 04 Mart 2015 Çarşamba-Merkez İHO/Etkili Öğretmenlik-ÜMRANİYE - 03 Mart 2015 Salı-Hayat Vakfı-İSTANBUL - 28 Şubat 2015 Cumartesi-Eğitim Fakültesi-DÜZCE - 07 Şubat 2015 Cumartesi-Tercih Anadolu Sağlık - 1. Küçük Prens aslında kimdir ve çocuklara mesajı nedir? Bakışı ahlakçı, eleştirel ya da mesela çevreci mi? Küçük Prens, sahra üzerinde uçuş yapan pilotun karşılaştığı ve başka bir gezegenden oraya geldiği varsayılan bir çocuktur. Çocuk edebiyatı çerçevesinde bakıldığında bir “iyi” karakterdir. Bu, Küçük Prens’in kim olduğuna verilebilecek en kolay cevap. Prens olduğu için peri masallarındaki kahramanlarla karşılaştıranlar da var Bettina Hürlimann, uzaydan gelen iyi kalpli bir kahraman olarak benzetenler de Celal Üster. Yazarın bu kahramanını kendi çocukluğuyla ilişkilendirenler, ya da küçükken kaybettiği ağabeyinin ardından yaşadığı hüznü anlattığı bir simge olarak görenler de var. Benim içinse Küçük Prens benim ve belki de tüm yetişkinlerin kaybettiği çocukluğudur. Çocuklara mesajı nedir? Yalnızca çocuklara mı, hatta acaba çocuklara mı, yoksa yetişkinlere mi? Birçok kişi için Küçük Prens her yaşın kitabıdır. Gerçekten de, öteki çocuk kitaplarından farklı olarak, ilkokul 2,3,4. sınıflardaki çocuklar okuduğunda pek bir şey anlamazlar. Anlamazlar ancak etkilenirler. Birçok nedenle… Uzaydan gelen bir çocuk… Çölde mahsur kalmış olan bir pilotun serüveni… Su arayışı… Yılan… Tilki… Ama, Küçük Prens’in sonu, yani ruhunu özgürleştirmek için yılanın da yardımıyla bedeninden kurtulması, bu yaş çocukları için tam bir muammadır. Ancak kitabın kolaylıkla algılanabilen yanları da yok değildir; örneğin büyüklerle çocukların hayata ve her şeye bakışlarındaki farklar. “Güzel bir ev” tanımı… Çocuklar için yeşil boyalı, minik pencereli.. vb oluşu yeterli. Oysa yetişkinleri daha çok evin fiyatıyla ilgileniyor… Veya hayatta neyin önemli olduğuna ilişkin sorgulama, bir koyunun çiçeği yiyip yemediğinin belki her şeyden önemli olabilmesi… Ancak özellikle lise çağlarında, hayata biraz daha sorgulayarak bakılan, duygusal yakınlıkların, duygusal ayrılıkların, hüzünlerin yaşandığı yıllarda Küçük Prens’in daha çok benimsendiğini görebiliyoruz. Bakışı ahlakçı mı? Ahlaktan ne anladığınıza bağlı. Ama şu söylenebilir; sorgulayıcı. Gerçekten de, bir çeşmeye yürüyüp kana kana su içmenin güzelliği varken, bir hapla susuzluğumu gidermek beni daha çok mutlu eder mi? Bu bir sorgulama. Çevreci mi? Sanmam. Gülün, çiçeğin kitapta yer alış biçimi, Küçük Prens’in bunlarla ilgili kaygıları böyle bir izlenim verse de, daha çok simgesel anlamlarıyla varlar. 2. Küçük Prens bazı kaynaklarca İncil ve Kuran’dan sonra en çok okunan kitap kabul ediliyor. Bu durumda bu kitap kimin için yazılmıştır? Büyükler, küçükler, küçük kalan büyükler?.. Küçük Prens her yaşın kitabıdır, ancak az önce söylediğim çerçevede. Tabii ki, Küçük Prens “çocuk” bir kahramandır, ama söyledikleri ve var oluşuyla ve yok oluşuyla çocuğu aşar. 3. Kitabın MEB listesinden çıkmasına vesile olan orijinalinde geçen “Türk diktatörü” ve onun uyguladığı “ölüm cezası” kavramları 17 çeviride de farklı sunulmuş. Siz tercihinizi neden “Türk önderi”nden yana kullandınız? Benim yaptığım ve 1988-2004 yılına kadar yayımlanan çeviride ben “diktatör” demedim. Orijinalinde ve tüm öteki dilllerdeki çevirilerinde aslında böyle geçiyor. Ben “diktatör” ile “lider” arasındaki nüansa rağmen ikinciyi seçmeyi uygun buldum. Sonuç olarak diktatör de bir liderdir; uygulaması ve tarzı değişse de. Eh, yazarın aslında amacı Türk önderinin “yönetme tarzını” dile getirmek değil ki… Yazar aslında batılıların önyargılarını eleştiriyor Türk bilimadamı batılı bilim çevrelerinde ancak belli kıyafetler giyerse kabul görüyor. Yazarın eleştirdiği bu. Yani yazarın asıl amacı buyken “lider mi desem, diktatör mü” diye kafa yorduğunu da sanmıyorum. Kitabı daha sonra 2004’te Fransızcasından çevirmenimiz Yaşar Avunç çevirdiğinde ilk baskıda “diktatör” olarak bırakmıştı, ama sonraki baskılarda yine lider demeyi birlikte daha uygun bulduk. Halen de öyle. 4. Çevirinin aslına sadık kalmasının sınırları nedir ve tercihler bunu ne kadar belirler? Kimi görüşlere göre, çeviri üzerinde hiçbir biçimde oynama hakkımız yoktur. Kimilerine göre ise, hedef dilin ve kültürün bazı sınırlamaları gerektirdiğinde metnin özünü ve anlamını değiştirmemek koşuluyla değişiklikler yapılabilir. “Küçük Prens ve Çeviri” başlıklı makalede BinbirKitap çocuk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi Cilt1 Sayı1 1998 Necdet Neydim şöyle bir yaklaşım getiriyor “Yazınsal metnin kendi iç gerçekliği vardır ve tarihsel gerçeklerden yola çıkmak zorunda değildir. Yazarların böyle bir gerçekliğe bağlı kalma zorunlulukları da yoktur. Yazılan bir romandır, tarih kitabı değil. …. Eğer metnin tarihsel gerçekliği doğruysa 1902-1920 arasında kimin iktidarda olduğuna dikkat etmeleri gerekirdi.” Yine Neydim, aynı yazısında Zohar Shavit’ten yaptığı alıntılarda birçok klasik kitabın örneğin çocuklar için sert kaçabilecek müstehcen sahnelerinden arındırılarak çocuklara sunulduğunu örnekliyor. 5. Lotus Yayınevi’nin bastığı Küçük Prens, bildiğimiz kadarıyla 1995’te çıkan telif yasasından bu yana telif hakkı sizde olduğu halde ilk yayımlanan versiyon ve “Türk diktatör” sözü aynen çevrilmiş. Sizce bu yayınevi neden bunu tercih etmiş olabilir? Lotus Yayınevi’nin bu kitabı basma nedenlerini bilemem. Telif haklarını biz 1988’de aldıktan sonra haksız olarak basan tek yayınevi onlar değil. Bu kitabın hakları onlarda değil Mavibulut Yayınları’nda olduğu halde kimseye beş kuruş telif ücreti ödemeden ne cüretle bastıklarını da bilemem. Bununla ilgili olarak yaşayacakları bazı serüvenler olacaktır kuşkusuz. Ancak kitaba ciddi anlamda müdahale ve “katkı” örneğini sergileme bakımından Nehir Yayınları’nın 1996 yılında yaptığı ve Ceza Mahkemesi tarafından toplatılan baskısından söz konusu bölümü vereyim “Astığı astık, kestiği kestik korkunç bir önder geçmiş Türklerin başına. Halkı yasa zoruyla Batılılar Avrupalı ve Amerikalı gibi giyinmeye mecbur etmiş. Buna karşı çıkanları öldürtmüş. Fötr şapka giymeyenlere işkence ettirmiş. Kravat takmayan öğrencileri okuldan, memurları dairelerden attırmış. Sokağa başını örterek çıkan kadınların örtülerini, genç-ihtiyar demeden polis ve jandarma eliyle, zorla açtırmış… Bütün bunlardan sonra B-612’ciğin Türkler tarafından keşfedildiği kabul edilmiş. Türk gökbilimcinin 1920 yılında, ayağında pantolonu, sırtında smokini, sadece kulaklarının üst kısmında kalmış briyantinli saçları ve boynunda papyonuyla bir Batılı gibi giyinmiş olarak, yaptığı aynı konuşma ve kendinin değil, Batılıların harfleriyle hazırladığı belgeler, alkışlarla karşılanmış… İşte Batılı ve onlara benzemeye çalışan büyükler böyledir.” Yerimden sıçradım. Şimşek çarpmışa dönmüştüm. Gözlerimi ovuşturdum ve dikkatle etrafıma baktım. Ne gördüm dersiniz? Şaşılacak derecede ufak bir adam evladı gözlerini dikmiş, ciddi ciddi bana bakıyordu. Gördüğünüz bu resmi sonradan yaptım. Onun çizebildiğim en iyi resmiydi. Fakat kesinlikle gerçeğinin yarısı kadar bile güzel olmadığını söylemeliyim. Doğal ki bu benim suçum değil. Altı yaşımdayken büyükler yüzünden fotoğraf kariyerime son vermek zorunda kalmış, boa yılanını dıştan ve içten gösteren resimler haricinde hiçbir şey çizmeyi öğrenememiştim. Nereden geldiğini öğrenmem oldukça uzun sürdü. Bana bu kadar oldukça sual soran ufak prens, benimkileri asla duymuyordu. Her neyse ki sordurulmuş olduğu soruların cevaplarını biliyordum. Şu saçma dünyada oradan oraya dolaşmak işe uçağımı ilk gördüğünde “Şu nesne de nedir?” diye sormuştu. Ne yazık ki size uçağımı çizemeyeceğim, bundan dolayı bana gore oldukça karmaşık bir şey bu.“ O bir nesne değil, benim uçağım. Gökyüzünde uçar.”Ona uçabildiğimi söylemekten de gurur duymuştum doğrusu. Bunun üstüne “ Ne? Yani gökten mi düştün?” diye haykırdı.“Evet dedim alçakgönüllü bir tavırla.“ Ah ne keyifli.” Sonrasında da kahkahalarla gülmeye başladı ufak prens. Bu oldukça canımı sıkmıştı. Talihsizliğimle alay edilmesinden pek hoşlanmam.“ O halde sen de gökyüzünden geliyorsun” dedi. “ Peki hangi gezegenden?”Bir şey yakaladığımı anlamıştım ve derhal onu sorguya çektim.“ Yani sen başka bir gezegenden mi geldin?”Fakat soruma yanıt vermedi. Kibarca başını salladı. Bir taraftan da bakışlarıyla uçağımı inceliyordu.“Bununla pek fazla uzaktan geliyor olamazsın…”Gözleri daldı. Uzun bir süre sonrasında cebinden çizdiğim koyun resmini çıkararak bu yeni hazinesini incelemeye koyuldu. Bu başka bir gezegen’ mevzusunda bana kati bir yanıt vermemesinin merakımı iyi mi artırdığını tahmin edebilirsiniz. Doğal ki ben de daha fazlasını öğrenmeye çalıştım.“ Nereden geliyorsun sen küçük dostum? Sözünü ettiğin bu benim yaşadığım yer’ neresi? Çizdiğim koyunu nereye götüreceksin?”Geldiği gezegen bir evden daha büyük değildi. Fakat aslen bu beni pek de şaşırtmadı. Dünya, Jüpiter, Mars ve Venüs benzer biçimde büyük gezegenlerin haricinde isimsiz yüzlerce gezegen bulunduğunu biliyordum. Bu gezegenlerin bazıları o şekilde küçüktür ki, onları teleskopla bile fark etmek güçtür. Gökbilimciler bunlardan birini ortaya çıkardıklarında, ona isim yerine bir numara verirler. Mesela, Asteroid 325’ derler prensin geldiği gezegenin Asteroid B-612 bulunduğunu zannediyorum. Bu şekilde düşünmek için iyi nedenlerim var. Bu asteroid yalnızca bir kez, bir Türk gökbilimci tarafınca 1909 senesinde görüldü. Gökbilimci bu keşfini bir Internasyonal Astronomi Kongresi’nde deklare etti. Fakat garip giysileri yüzünden kimse ona inanmadı. Büyükler böyledir ile alakalı bu açıklamaları yalnız büyükler için yapıyorum. Onlar şekillerden hoşlanırlar. Onlara yeni tanıştığınız bir arkadaştan bahsetseniz, asla en mühim soruları sormazlar. Size arkadaşınızın sesinin iyi mi bulunduğunu, hangi oyunları tercih ettiğini, ya da kelebek koleksiyonu yapmış olup yapmadığını hiçbir vakit sormazlar. “ Kaç yaşlarında? Kaç kardeşi var? Babası kaç lira kazanıyor? “ benzer biçimde şeyler merak ederler. Sadece bu tarz şeyleri bildiklerinde onu tanımaya başladıklarını “ Pembe tuğlalardan yapılmış bir ev gördüm, pencerelerinin kenarında sardunyalar, çatısında güvercinler vardı” diyecek olsanız, bu şekilde bir evi hayal edemezler. Onlara “ Yüz bin dolar değerinde bir ev gördüm “ demeniz gerekir. O vakit “ Ah, ne kadar güzel bir ev ! “ bu şekilde. Bu yüzden de onlara “ Küçük prens oldukça güzeldi, kahkaha atıyordu ve bir koyun istemişti. İşte bunlar onun var bulunduğunun kanıtıdır “ deseniz, omuzlarını silkecek ve size çocuk muamelesi yapacaklardır. Fakat “ Onun geldiği gezegen Asteroid B-612 “ derseniz, size inanacaklar ve sorular sormaya başlayacaklardır. Onlar bu şekilde işte. Bu zayıflıklarından yararlanmak doğru olmaz. Evlatların yetişkinlere karşı daima anlayışlı olmaları yaşamı hakikaten anlayan bizlerin, şekillere ihtiyacı yoktur. Hikayeme masal anlatır benzer biçimde başlayabilirdim. “ Bir zamanlar bir ufak prens vardı, kendisinden pek de büyük olmayan bir gezegende yaşardı ve bir arkadaşa ihtiyacı vardı “ diyebilirdim. Yaşamı hakikaten anlayan hepimiz, bunu daha gerçekçi bulurduk…Her gezegende olduğu benzer biçimde, ufak prensin gezegeninde de yararlı ve zararı dokunan bitkiler vardı anlaşılan. Yararlı tohumları yararlı bitkiler, zararı dokunan tohumları ise zararı dokunan bitkiler meydana getiriyordu. Fakat tohumlar görünmezdirler. Toprağın derinliklerinde uyurlar. Sonrasında bigün bir tanesi uyanmaya karar verir. Ilkin ürkek ürkek gerinir. Sonrasında yüzünü güneşe çevirmiş sempatik bir filiz olarak çıkar ortaya. Bu haliyle tamamen zararsızdır. Eğer bu bir turp filizi ya da gül fidanıysa, dilediği benzer biçimde büyümesine izin verilir. Yok eğer yabani bir bitkiyse, derhal sökülmelidir. İşte ufak prensin gezegeninde de bu şekilde zararı dokunan tohumlar vardı. Bunlar baobap tohumlarıydı. Küçük gezegenin her yerini salgın etmişlerdi. Eğer bir baobap filizini zamanında sökmezseniz, ondan tekrar asla kurtulamazsınız. Gezegenin her yerini kaplar. Kökleri toprağın derinliklerine doğru ilerler. Eğer gezegeniniz oldukça küçükse ve baobaplar da fazlaysa, o vakit gezegen patlayabilir.“ Bu bir terbiye meselesi “ demişti ufak prens daha sonraları. Sabahleyin kendi bakımınızı yaptıktan sonrasında, sıra gezegenin bakımına gelir. Bunu büyük bir dikkatle yapmalısınız. Küçük baobap filizleri gül fidanlarından ayırt edilebilecek kadar büyüdüklerinde, onları sökmelisiniz. Bu can sıkan bir iştir, fakat oldukça kolaydır.”Bir keresinde güneşin batışını tam kırk dört kez izlediğini anlatmıştın bana. Sonrasında da şu şekilde demiştin “ Bilirsin, insan çok mutsuz olduğu zamanlarda güneşin batışını izlemeyi sever.”“ Peki sen mutsuz muydun? “ diye sormuş, fakat cevap alamamıştım gün, ufak prensin yaşamıyla ilgili yeni bir sırrı daha keşfettim. Bu gene çizdiğim koyun yardımıyla olmuştu. Sanki bu mevzuyu uzun süre düşünüp taşınmış benzer biçimde, ansızın bana “ Koyunlar çalıları yiyorlar, peki çiçekleri de bölgeler mi? “ diye sordu.“ Önlerine gelen her şeyi bölgeler. ““ Dikenli çiçekleri de mi? ““ Evet, dikenli çiçekleri de.”“ O halde dikenler…Dikenler ne işe yarar? “Bunun yanıtını bilmiyordum. Uçağın motorunda sıkışıp kalmış bir cıvatayı sökmekle meşguldüm. Uçağın bozulması canımı giderek daha çok sıkmaya başlamıştı. İçme suyum hızla azalıyordu ve ben durumun daha da kötüleşmesinden korkmaya başlamıştım.“ Dikenler diyordum…Ne işe yararlar? “ diye sordu gene. Küçük prens, sordurulmuş olduğu probleminin yanıtını almadıkça sormaktan vazgeçmiyordu. Bense cıvatayı sökmekle meşguldüm ve aklıma gelen ilk şeyi söyleyiverdim“ Dikenler hiçbir işe yaramaz. Çiçekler onları sırf kızgınlıktan taşırlar.”“ Ah, demek o şekilde! “Sonrasında kısa bir sessizlik oldu ve peşinden, birazcık da kırgın bir sesle “ Sana inanmıyorum. Çiçekler narin yaratıklardır. Saftırlar. Dikenlerinin korkulu bulunduğunu düşünürler “ dedi. Yanıt vermedim. O sırada kendi kendime şu şekilde diyordum“ Eğer bu cıvata yerinden çıkmamakta direnme ederse, onu çekiçle çıkaracağım.”Fakat ufak prens gene araya girdi “Yani sen gerçekten çiçeklerin o dikenleri kızgınlıktan taşıdıklarına mı inanıyorsun?”“Hayır, hiçbir şeye inanmıyorum ben. Öylesine söyledim. Şu anda mühim bir işim var. “Şaşkınlıklar içinde kalmıştı ufak prens.“ Mühim bir iş mi? “Beni elimde çekiç, parmaklarım motorun yağından simsiyah olmuş bir halde o çirkin şeyin doğrusu uçağımın üstüne eğilmiş gören ufak dostum “İşte şimdi tam da büyükler benzer biçimde konuştun “ dedi.“ Milyonlarca senedir çiçeklerin dikenleri var. Ve milyonlarca senedir koyunlar çiçekleri yiyorlar. Çiçeklerin hiçbir işlerine yaramayan dikenleri niçin büyüttüklerini anlamaya çalışmak gereksiz bir şey mi? Çiçekler ve koyunlar arasındaki harp önemsiz mi? O kırmızı suratlı beyefendinin şemalarından daha ciddi ve daha mühim değil mi bunlar? Ve evrende başka hiçbir gezegende yetişmediğini bildiğim bir çiçeğim var ise ve ufak bir koyun onu bir sabah, ben fark etmeden, tek bir ısırıkta yok ederse, bu önemsiz bir şey midir? “Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Konuşmasını sürdürdü “ Eğer bir insan milyonlarca yıldızın arasındaki tek bir gezegende yetişen bir çiçeği severse, bu onu mutlu etmeye yetecektir. Zira yıldızlara baktığında Benim çiçeğim oralarda bir yerlerde diyebilir. Fakat bu koyun çiçeğini yerse, o vakit tüm yıldızlar ansızın kararmış benzer biçimde gelir ona. Ve sen bunun mühim olmadığını düşünüyorsun! “ Daha çok konuşamamıştı, bundan dolayı gözyaşlarına boğulmuştu…Akşam olmuştu. Takımları bir kenara bırakmıştım. Herhalde çekicim, cıvatam, susuzluğum ve ölümüm bana şu an olduğundan daha önemsiz gelemezdi. Milyonlarca yıldızın içinde, bir gezegende, benim gezegenimde, rahatlatmam ihtiyaç duyulan bir ufak prens vardı! On kollarıma aldım ve yavaşça salladım. “ Çiçeğin için hiçbir çekince yok. Koyununa bir ağızlık çizeceğim… Çiçeğin için bir çit çizeceğim… Ben… Ben…” Ona iyi mi ulaşacağımı, onu iyi mi rahatlatacağımı bilemiyordum. Bu gözyaşı seli o şekilde tuhaftı ki…Yoruldu ve kumların üstüne oturdu. Ben de yanına oturdum. Kısa bir sessizlikten sonrasında“Yıldızlar çok güzel… Çünkü içlerinden birinde, şu an göremediğim bir çiçek yaşıyor” dedi.“Elbette” dedim. Sessiz bir şekilde ay ışığının altındaki kum tepeciklerini izledim.“Çok de çok güzel” dedi güzeldi. Çölleri hep sevmişimdir. Bir kum tepeciğinin üzerine oturursun. Hiçbir şey görmezsin. Hiçbir şey işitmezsin. Bir tek çölün o sessiz, gizemli ışıltısını hissedersin.“Çöl çok güzel” dedi ufak prens, “çünkü bir yerlerinde bir kuyu gizliyor.”Bense çölün o gizemli ışıltısının farkına varmış, şaşırmıştım. Küçük bir çocukken oldukça eski bir evde otururduk. Burada bir hazinenin gizli saklı bulunduğunu anlatmışlardı kim bilir. Fakat bu öykü evimizi esrarengiz bir ev yapmıştı. Benim evim, ruhunun derinliklerinde bir sır saklıyordu…“Evet,” dedim, “ne bir evin, ne yıldızların, ne de çölün güzelliğinin nereden geldiği bilinmez.”“Benimle aynı fikirde olmana çok sevindim” dedi ufak dalınca, onu kollarıma aldım ve yine yürümeye koyuldum. Fazlaca duygulanmıştım. Sanki elimde oldukça narin bir gömü taşıyordum. Hatta dünyadaki en narin şeydi bu sanki. Ay ışığında onun solgun alnını, kapalı gözlerini ve rüzgarda titreyen buklelerini seyrettim. Kendi kendime şu şekilde dedim“Bu gördüklerim sadece bir kılıftan ibaret. En önemli şeyi gözler göremez.”Ona bakarken dudakları aralandı ve uykusunda hafifçe gülümsedi. “Burada uyuyan şu küçük prensin beni böylesine duygulandırmasının nedeni, onun bir çiçeğe olan bağlılığı. Uyurken bile, bu çiçeğe olan sevgisi tüm benliğini bir kandil gibi aydınlatıyor.”Şimdi daha da narindi sanki. Kandilleri oldukça dikkatli korumalıyız. Şiddetli bir rüzgar onları yürümeye devam ettim ve gün ağarırken kuyuyu buldum.“İnsanlar,” dedi ufak prens, “ne aradıklarını bilmeden hızlı trenlere doluşuyorlar. Endişe ve telaşla, aynı yerde dönüp duruyorlar.” Bir an durakladıktan sonrasında ekledi “Çektikleri sıkıntıya değmez bu.”Bulduğumuz kuyu Sahara Çölünün malum kuyularından değildi. Sahara Çölü’ndeki kuyular kumda açılmış çukurlardan ibarettir. Fakat bizim bulduğumuz kuyu kasabalardaki kuyulardandı. Oysa etrafta kasaba filan yoktu. Düş gördüğümü sandım.“Ne kadar garip” dedim ufak prense, “her şey hazır durumda. Makara, kova, ip, hepsi hazır.” Güldü. Makarayı çevirmeye koyuldu. Uzun süredir çalışmamaktan paslanmış olan makara, inlemeye başladı.“Duyuyor musun?” dedi ufak prens. “Kuyuyu uyandırdık. O da şarkı söylemeye başladı…” Onun yorulmasını istemiyordu. “Bana bırak” dedim.“Senin için fazla ağır.”Kovayı ağır ağır çektim ve kuyunun kenarına bıraktım. Kovanın içindeki su hala titriyordu ve makaranın sesini hem kulaklarımda, hem de titreyen suda duyabiliyordum. Güneşin titrek ışıltılarını görebiliyordum.“Bu sudan içmek istiyorum” dedi ufak prens, “bana biraz su verir misin?”İşte şimdi onun ne aradığını anlamıştım! Kovayı dudaklarına dayadım. İçerken gözleri kapalıydı. Bir bayram şekeri kadar tatlıydı bu su. Öteki besinlerin hepsinden farklıydı. Yıldızların altında meydana getirilen bir yürüyüşten, makaranın şarkısından ve kollarımın emeğinden dünyaya gelmişti. Kalbe faydalıydı. Bir armağandı sanki. Küçük bir çocukken Noel’de aldığım hediyenin güzelliği Noel ağacının ışıltısından, kutlamanın müziğinden, gülümseyen yüzlerin sıcaklığından gelirdi.“Senin yaşadığın yerdeki insanlar,” dedi ufak prens, “bir bahçenin içinde binlerce gül yetiştiriyorlar ve yine de aradıklarını bulamıyorlar.”“Doğru, bulamıyorlar” dedim.“Ve aslında aradıkları şeyi tek bir gülde, ya da bir avuç suda bulabilirlerdi.”“Evet, haklısın” dedim.“Ama gözler göremez. İnsanın kalbiyle bakması gerekir.”Bir tek “Bugün evime dönüyorum” diye fısıldadı. Sonrasında üzüntüyle ekledi “Evim çok uzakta… Oraya gitmek çok zor olacak…”Beklenmedik bir şey olacağını hissedebiliyordum. Onu bir çocuk benzer biçimde kollarımda sımsıkı tutuyordum. Fakat o sanki ellerimden bir uçuruma doğru kayıyordu ve ben bunu engelleyemiyordum… Bakışları ciddiydi ve ötelerde kaybolup gidiyordu.“Bana verdiğin koyun yanımda. Kutusu da yanımda. Ve ağızlığı da…” dedi. Buruk bir gülümseme yayıldı yüzüne. Uzun bir süre öylece bekledim. Vücut ısısının giderek arttığını hissediyordum.“Küçük dostum benim, sen korkmuşsun…” Normal olarak korkmuştu! Fakat yavaşça güldü.“Bu gece çok daha fazla korkacağım” kez daha, içimde onarılmaz bir acı duydum. Bu gülüşü bir kez daha duyamayacağımı düşünmek bile istemiyordum. Buna dayanamazdım. Gülüşü, çölün ortasında bir su deposu gibiydi benim için.“Küçük prens, gülüşünü tekrar duymak istiyorum” o bana “Bu gece, Dünyaya ineli tam bir yıl oluyor. Gezegenim, geçen yıl Dünyaya indiğim yerin tam üstünde olacak bu gece.” dedi.“Küçük prens, lütfen bunun sadece kötü bir rüya olduğunu söyle bana” dedim, “şu yılan hikayesinin gezegenine geri döneceğinin…” Fakat sorumu yanıtlamadı ufak prens. Onun yerine bana “En önemli şeyi gözler göremez” dedi.“Evet, biliyorum…”“Su için de aynı şey geçerli. Makaranın çıkardığı sesi hatırlıyor musun? İşte tam da bu makara ve ip yüzünden, bana verdiğin bir yudum su müzik sesi gibi güzeldi. Çok tatlıydı…”“Evet, biliyorum…”“Geceleri yıldızları izlersin. Benim yaşadığım yerde her şey o kadar küçük ki, sana gezegenimi gösterebilmem imkansız. Ama böylesi daha iyi. Çünkü içlerinden birinde benim yaşadığımı bileceksin. Hepsini seveceksin. Hepsi senin dostun olacak. Ve sana bir hediyem var…”Bir kez daha güldü.“Ah, küçük prens! Benim sevgili küçük prensim. Gülüşünü duymak çok güzel!”“Aslında benim hediyemdi bu… tıpkı su için olduğu gibi.”“Anlamıyorum…“ Yıldızlar, başka başka insanlara değişik şeyler ifade ederler. Bazıları için yalnız gökyüzünde titreyen ışıklardır. Yolcular içinse, bir rehberdirler. Bilim adamları için düşünce kaynağıdırlar. Şu benim iş adamı içinse zenginlik. Fakat hepimiz için sessizdirler. Sen hariç…”“ Ne demek bu?”“ Geceleri gökyüzüne baktığında, yıldızlardan birinde benim yaşadığımı ve orada gülüyor olduğumu bileceksin. Bu yüzden sana sanki tüm yıldızlar gülüyormuş benzer biçimde gelecek. Tüm dünyada yalnızca senin gülen yıldızların olacak. “ Ve bunu söyledikten sonrasında gene güldü.“ Ve üzüntün geçtiğinde –bundan dolayı vakit tüm acıları iyileştirir- beni tanıdığına memnun olacaksın. Daima benim dostum olarak kalacaksın. Benimle beraber gülmek isteyeceksin. Bazen, yalnız bunun için gidip pencereyi açacaksın… Gökyüzüne bakarken güldüğünü gören arkadaşların buna oldukça şaşıracaklar. Sen de onlara; “Ah, evet, yıldızlar beni hap güldürürler” diyeceksin. Onlar da senin deli bulunduğunu düşünecekler. Görüyorsun, sana ne kadar fena bir oyun oynadım…” Ve bir kez daha güldü.“Aslında ben sana bir sürü yıldız değil de, kahkaha atabilen bir sürü zil vermiş gibi oldum.” Gene güldü. Sonrasında ciddileşti. “Bu gece… biliyorsun… gelme…”“Seni bırakmayacağım.”“Dışarıdan acı çekiyormuşum gibi görünecek. Ölüyormuş gibi görüneceğim. Bunu görmeye gelme. Hiçbir işe yaramaz bu…”“Seni bırakmayacağım” dedim Endişelenmişti.“Sana böyle söylememin nedeni, biraz da yılan yüzünden. Sana zarar vermemeli… Yılanlar hain yaratıklardır. Zevk için insanı sokabilirler.”“Seni bırakmayacağım” birden rahatladı. “Yılanlar sadece bir kez zehirleyebilirler, öyle değil mi?” dedi. O gece yola çıktığını görmedim. Sessiz bir şekilde ayrılmıştı. Arkasından koşup ona yetiştiğimde, süratli ve emin adımlarla yürüdüğünü gördüm. Bana“Ah! Buradasın…” dedi. Fakat sesi hala telaşlıydı.“Gelmemeliydin. Üzüleceksin. Öldüğümü sanacaksın, ama gerçekte ölmüş olmayacağım.” Sustum.“Anlaman gerekiyor. Orası çok uzak. Bedenimi oraya götüremem. Bunun için fazla ağır.” Hiçbir şey demedim…“Boşalmış bir deniz kabuğu gibi kalacağım…Bunda üzülecek bir şey yok…” Yanıt vermedim…Bir parça cesareti kırılmıştı. Son bir gayretle; “Biliyorsun, çok güzel olacak. Yıldızlara ben de bakacağım. Bütün yıldızlar paslanmış makaraları olan birer kuyu olacak benim için. Hepsi bana içecek su verecekler” dedi. Hiçbir şey demedim.“Çok eğlenceli olacak. Senin beş yüz milyon tane küçücük zilin olacak; benimse beş yüz milyon su kaynağım…”Ve artık o da hiçbir şey söyleyemedi, bundan dolayı gözleri yaşlarla doldu. “İşte burası. Bırak yalnız devam edeyim.”Oturdu, bundan dolayı korkuyordu. Sonrasında; “Biliyorsun… Bir çiçeğim var… Ona karşı sorumluyum. O öyle narin, öyle masum ki… Kendini koruyabilmesi için sadece dört küçük dikeni var…”Ben de oturdum. Daha çok ayakta duramamıştım. “İşte…” dedi, “Hepsi bu…” Birazcık tereddütten sonrasında ayağa kalktı. Ben hareket bileğinin çevresinde sarı bir ışık vardı, başka hiçbir şey yoktu. Bir an hareketsiz durdu. Asla bağırmadı. Bir ağaç benzer biçimde, yavaşça düştü yere. Yer kum olduğundan, düşerken en küçük bir ses bile günden bu yana tam altı yıl geçti. Bu hikayeyi daha ilkin hiç kimseye anlatmamıştım. Uçağımı onarıp geri döndüğümde, çevremdekiler hayatta olduğum için oldukça sevinmişlerdi. Bense üzgündüm ve onlara bitkin olduğumu söylemiştim. Şimdi acımın bir kısmı dinmiş durumda. Kısaca tamamen değil. Gezegenine geri döndüğünden inanırım, bundan dolayı gün ağarırken bedenini hiçbir yerde bulamamıştım. O denli da ağır bir vücut değildi onunki. Şimdiyse, geceleri yıldızları dinliyorum. Sanki beş yüz milyon tane ufak zil, oradan bana beni kaygılandıran bir şey var. Koyununun ağzına bağlaması için çizdiğim ağızlığın kayışlarını çizmeyi unutmuşum. Kısaca, onu asla kullanamayacak. Bu yüzden de gezegenine vardıktan sonrasında neler bulunduğunu oldukça merak ediyorum. Kim bilir çizdiğim koyun çiçeği yemiştir…Kimi zaman kendi kendime “Kesinlikle yememiştir! Küçük prens çiçeği her gece camdan korunağıyla kapatmış, koyunu da dikkatle izlemiştir” diyorum. Bu şekilde düşününce mutlu oluyorum. Ve tüm yıldızlar bana gülüyorlar. Fakat sonrasında “Herkes zaman zaman dalgın olabilir. Ya küçük prens bir gece camdan korunağı çiçeğin üstüne geçirmeyi unutursa ve koyun da sessizce yerinden çıkarsa…” diye düşünüyorum. O vakit benim ufak zillerim kahkaha yerine gözyaşlarına hakikaten büyük bir sır. Sizler benzer biçimde, benim benzer biçimde ufak prensi sevenler için, evrenin kim bilir neresindeki bir koyunun bir çiçeği yemiş ya da yememiş olması oldukça mühim bir şeydir. Gökyüzüne bakın. Kendinize “Acaba koyun çiçeği yedi mi, yemedi mi?” diye mesele. Bakın her şey iyi mi da değişiyor. Ve bunun niçin bu kadar mühim bulunduğunu büyükler asla anlayamazlar…Benim için bu, dünyanın en güzel ve en hüzünlü görünüm resmi. Bundan önceki resme oldukça benziyor fakat unutmamanız için bir kez daha çiziyorum. Küçük prensin Dünyaya indirilmiş olduğu ve ayrılmış olduğu yer işte resme oldukça dikkatli bakın ve onu hafızanıza iyice yerleştirin. Eğer bigün yolunuz Afrika’ya düşerse ve Sahara Çölü’nü geçerseniz, işte tam bu noktaya geldiğinizde lütfen birazcık durun. Eğer ufak bir çocuk size doğru gelirse, size gülerse, altın sarısı bukleleri var ise ve hiçbir sorunuzu yanıtlamıyorsa, onun kim bulunduğunu tahmin edersiniz. Lütfen bana bu iyiliği yapın. Beni merakta bırakmayın. Onun geri döndüğünü haber vermek için bana derhal yazın…

küçük prens kitabından çıkarılan sonuç