qEoiz. EREN ÖZTÜRK Çırpınıp da Şan Ovaya çıkıncaEğlen Şan Ovada gal Acem uğrun gaş altından bakıncaCan telef ediyor gül Acem seven oğlan neylesin malı,Yumdukça gözünden döker fındık, ağzı gahve fincanı,Şeker mi, şerbet mi bal Acem Çekiç AliYöre KırşehirHer ne kadar çok hareketli gibi görünse de bir hüzün vardı gözlerinde. Gülümserken bile gitmeyen bir ovaya çalışmaya gittiğinde hep görürdü onu. Öyle güzeldi ki bakmaktan alıkoyamazdı kendini. Bir yandan işini yapar, bir yandan da sessizce ovanın ortasında açan çiçeği kızı ara sıra başını kaldırır, Ali’nin gözlerinin içine bakardı. Dudaklarında anlık bir gülümseme olur, sonra başını öne eğerdi. Bu bakış, bu gülümseme Ali için dünyaya bedeldi. Geceler boyu Ali, Acem kızını göreceği sabahları bekler ve heyecandan O BAŞLIK PARASI Bir gün tüm cesaretini topladı, artık onunla konuşmalıydı. Uygun zamanı bekledi ve onu yalnız kaldığı bir an yakaladı. “Dur Acem kızı, korkma” dedi. “Seni her gün izliyorum. Gel benim sevdiğim ol.” Acem kızının gözlerinden bir damla yaş aktı ve koşarak uzaklaştı Ali’nin yanından. Ali anlam verememişti bu günden sonra acem kızı hiç gelmedi. Ali korktu, ona bir şey mi oldu diye. Ama çok zaman sonra öğrendi ki sevdiği kız başka bir köye ve üstelik yaşlı bir adama başlık parası için gelin tadı yoktu yaşamanın. Ali günlerce ovada dolaştı ve bu türkü döküldü dudaklarından. Her soluğunda Acem kızı diye haykırdı. Acem kızı bu türküyü duydu mu, ya da Ali’nin bu türküyü kendisine yazdığını biliyor mu, bilinmez... Ama bizler yıllardır söyler ve yaşarız bu yarım kalan sevdayı. Zülküf Kar Elazığ’da yaşayan bir delikanlıdır. 1968 yılının Şubat ayında Elazığ’da bulundan Yemeniciler Çarşısında gece bekçilerinden biri tarafından sırtından vurularak öldürülmüştür. Zülküf evin tek oğludur. Okumayı söktükten sonra okulu bırakmış ve Elazığ’ın bazı eğlence mekanlarında takılmaya başlamıştır. Babası ve annesi henüz o gençlik yıllarının başında vefat ederek onu yalnız bırakmıştır. Zülküf çocukluğundan itibaren korkusuz, mert ve dürüst olarak tanınır çevresi tarafından. Herkes ondan çekinir, en ufak bir tartışmada karşısındakini korkutmayı bir şekilde başarır genç delikanlı. Takıldığı eğlence mekanları ve gazinolarda yaşadığı kavgalardaki cesareti ve mertliğini herkes bilir. Bu yüzden ona kabadayı der tüm arkadaşları ve tanıyanlar. Sorunu olanlara kendi usulü ile yardim eder. Bunun karşılığında da eğlence dünyasının bazı yetkilileri bazen isteyerek bazen de istemeyerek kendisini maddi olarak beslemeye başlarlar. Bir zaman sonra Ankara’da ve bazı diğer illerde de eğlence sektörünün bazı alanlarına gider ve oralarda da arkadaşlar edinir. Artık belli çevrelerden bir nevi haraç alabilen, bazı eğlence yerlerine direkt olarak hükmedebilen ve epeyce maddi olanaklara kavuşan bir kişi olur. Mahallesinde ve yörede fakir ve ihtiyaç sahiplerine maddi yardımlarda dunu-kömürü olmayanların kışlık yakacaklarını alır. Kabadayıdır ama kesinlikle çok dürüst, güvenilir ve namuslu bir insandır. Bir keresinde Ankara’da bir gazinoda eğlenirken çıkan kavgada iki kişi ölür ve kendisi de on beş yerinden yaralanır. Fakat tedavi olduktan sonra iyileşir ve tekrar Elazığ’a döner. Bu arada Elazığ’ın eski Gölcük Sinemasının karşısında KEBAN Taksi adında bir taksi durağı açarak onu çalıştırmaya başlar. Beş sene civarında bu taksi durağını işletir. Yığıki’nin bahçelerinde bazen klarnetçi Mevlüt Canaydın ve benzeri bazı mahalli müzisyenlerle sofralar kurup meşkler de yaparlarmış. Genellikle tek basına gezermiş. Mecbur kalmadıkça silah taşımaz ve kullanmazmış. Gazino aleminde ve eğlence sektöründe yasadığı olaylarda çok karsı karşıya gelmiş olacak ki, zabıta ile arası pek iyi değilmiş. Ağa, bey ve devlet yöneticileri ile herhangi bir samimiyet kurarak islerini yürütme yoluna pek girmezmiş. 1968 yılına geldiğinde Erzurum’dan akrabaları olan bir bayanla nişanlanmış. Bir gece bir sataşma yüzünden bir kavgaya karışır. Gece saat civanında asayiş yetkilileri kendisini sorgulamak istemiş. Fakat cesur ve gözü pek Zülküf’e fazla yaklaşmamışlar. Zülküfse üzerinde silah olduğu için gazinoyu terk edip Elazığ Yemeniciler çarşısına doğru uzaklaşmaya başlamış. Yerde çok kar ve buz varmış. Bir ara ayağı bir buz parçasına takılınca kayıp duşmuş. Arkasından yetişen gece bekçisi Ali Koç, gizlice arkadan beynine ateş ederek öldürmüş. Bu bekçi ise, Zülküf’ün o kış yakacağını alarak yardim ettiği bekçiymiş. Dürüst, namuslu,güvenilir ve başkasının malına ve mülküne tecavüz etmeyen ve fakir ve muhtaçları kollayan Zülküf’ün, bu şekilde nisanlıyken arkasından habersizce beynine sıkılan bir kurşunla daha 34 yasında iken öldürülmesi, kısa zamanda Elazığ’ın her yanında üzüntüye sebep olmuş. Bir nevi Elazığ ayağa kalkmış. Cenazesi Yığıki yeni mezarlığına kaldırılırken binlerce insan eslik etmiş. Bu acıklı son nedeniyle meçhul bestekarlar Zülküf’e ağıtlar yakmaya başlamış. Bu ağıt daha sonra sevilen mahalli sanatçı Sıtkı Demirci tarafından, 1969 yılında bir Elazığ ezgisi olarak plağa okunmuş. Birçok tanınan sanatçı tarafından hala daha seslendirilen bu ağıt yıllardır dinlense de türkünün hikayesini bilinerek dinlendiğinde daha da anlamlı bir hal almaktadır. İnişte yokuşta ata binmezdim Zülküf’üm kurşuna boyun eğmezdim Sol yanımdan değseydi belki ölmezdim Nidem anam nidem kaderim böyle Beynimden vuruldum gel insaf eyle Beynimden vuruldum gel otur ağla Yığıki bağlarının meyvesi değdi Zülküf bir kurşuna boyun eğdi Atılan kurşunlar Zülküf’e değdi Nidem anam nidem kaderim böyle Beynimden vuruldum gel insaf eyle Beynimden vuruldum gel otur ağla Zülküf Türküsünün Sözlerini konu içerisinde inceleyebileceğiniz gibi, sadece sözlerin bulunduğu sayfayı görüntülemek için bağlantıya tıklamanız veya sitede arama yaparak ilgili sözlere ulaşmanız yeterlidir. Rize yöresi Rize’nin şimdiki adı Portakallık olan Haldoz mahallesindeki bir düğünde kardeşinin bıçakla karnından yaralanması üzerine, kendisine haber verilen SandıkçıRize yöresiRize’nin şimdiki adı Portakallık olan Haldoz mahallesindeki bir düğünde kardeşinin bıçakla karnından yaralanması üzerine, kendisine haber verilen Sandıkçı Şükrü olay yerine giderek kardeşini kanlar içinde buluyor ve kardeşini yaralayan Abdi Ağa’nın uşağını bir anlatıma göre de Abdi Ağayı orada vuruyor. Bu olay üzerine hapishaneye düşen Sandıkçı Şükrü bir süre sonra bazı arkadaşlarıyla birlikte hapishaneden kaçıyor ve dağa Şükrü, dağa çıktıktan sonra, yönetimle işbirliği yaparak kendisini hileyle zehirlemek isteyen biriyle karısı Fadime’yi elinden almak isteyen başka birini öldürüyor. Sandıkçı Şükrü’nün adı bu olaylardan sonra daha da yaygınlaşıyor. Fakirlere bir şey yapmaması zenginlerle mücadele etmesi yüzünden halk tarafından da seviliyor ve destekleniyor. Bu ve benzeri erdemleri yüzünden kendisine yardım edenler Şükrü’nün türküde adı geçen Perilizade adında zengin birine haberler göndererek, yoksullara mısır dağıtmasını istediği, yoksa kendisini cezalandıracağı tehdidinde bulunduğu söylenir. Nitekim Sandıkçı Şükrü’nün isteğini yerine getirmeyen Perilizade’nin mısırlarını adamlarına toplattırdığı ve yoksullara dağıttırdığı yaşlılarca da Camiönü Arkotil mahallesinden Hüseyin Kutlu adında Sandıkçı Şükrü dönemine yetişmiş bir yaşlı “Çevrede başı belaya giren Sandıkçı’nın yanına geliyordu. Sandıkçı hem geleni koruyor, hem yardım ediyordu” birlikte, türküde adı geçen Urusba şimdiki adı Uzunkaya köyünde eski bir kahvede otururken, zaptiyeler çevresini sarıyorlar. Zaptiye Çavuşu Abbas Çavuş Sandıkçı’nın teslim olmasını istiyor, ancak Sandıkçı kabul etmeyerek Abbas Çavuş’tan çekip gitmelerini istiyor. Zaptiye Çavuşu da bunu kabul etmeyince çatışma çıkıyor. Sandıkçı ve kardeşi Zaptiye Çavuşu ile birkaç zaptiyeyi öldürerek Şükrü’nün bu olaydan sonra bir ara yakalanıp zincire vurularak batıya gönderildiği fakat kapatıldığı yerden atlayıp Rizeli sandalcılar tarafından kurtarıldığı anlatılır. Sandıkçı Şükrü’nün Sinop kalesinde tutukluyken denize atladığı ve kurtulduğu Şükrü’nün yakalanmaması ve her geçen zaman içinde daha çok halk desteği sağlaması üzerine Trabzon Valisi Kadir Paşa önemli sayıda adam toplayarak Sandıkçı’nın üzerine gönderiyor. Sandıkçı’nın üzerine gönderilen süvariler, Kolcu kayıklarının Reisi Varilcioğlu Sadık’ı da yanlarına alıyorlar. Sandıkçı Şükrü Of ilçesinin İkizdere köyü yakınlarındaki Sanlı adlı bir mezrada bir yaşlı kadının evinde otururken ihbar ediliyor. Çevresi atlılarca sarılıyor. Varilcioğlu da Şükrü teslim olmak istemiyor. Fakat eskiden tanıştığı Varilcioğlu Sadık teslim olursa öldürülmeyeceğini söyleyerek onu ikna ediyor. Sandıkçı Şükrü de buna inanarak tüfeği elinden teslim oluyor. Fakat Varilcioğlu ile zabtiyeler teslim olarak önlerinde yürüyen Sandıkçı Şükrü’yü arkadan kurşunlayarak gövdesinin şehre getirilerek halka gösterildiği Şükrü’yü doğrudan gören ve tanıyan Refii Cevat Ulunay, ondan “Yaptıklarına pişman olmuş, fakat affedilmeyeceğini bildiği için teslim olmayan mert bir insan” olarak yılları arasında yaşamış Rizeli Kahya Salih adında dinci ve tutucu bir şairin de Sandıkçı Şükrü’yle ilgili bir destanı bulunuyor. Karadeniz Türkçesiyle yazılan destanda “Şükri dedikleri bir merd eşkıya”nın “Devlet hükümatina” kurşun attığı için öldürüldüğü AnonimYıl 1341 nefsime uydum Sebep oldu şeytan bir cana kıydım Katil defterine adını koydum Eşkıya dünyaya hükümdar olmazSen üzülme anam benim dertlerim çoktur Çektiğim çilenin hesabı yoktur Yiğitlik yolunda üstüme yoktur Eşkıya dünyaya hükümdar olmazÇok zamandır çektim kahrı zindanı Bize de mesken oldu Sinop’un hanı Firar etmeyilen buldum amanı Eşkıya dünyaya hükümdar olmazSinop kalesinden uçtum denize Tam üç gün üç gece göründü Rize Karşı ki dağlardan gel oldu bize Eşkıya dünyaya hükümdar olmazBir yanımı sardı müfreze kolu Bir yanımı sardı Varilcioğlu Beşyüz atlıylan kestiler yolu Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz genellikle karadeniz bolgesinde, belirgin bir sekilde farkliligini hissettiren aksanin, sozlu ve yazili iletisimde gunluk hayata yansimasi ile ortaya cikan ifade edis biciminin, trabzon da bolca gorulmesi ile ortaya cikan,ilk kez rastlandiginda dumura ugratan,yaran monologlar veya diyaloglar ayrintili anlatim olabilmesi acisindan;-pal trabzonda bir bakkal tabelasi-delevizyon damir laaaaa?? ilk rastlanildiginda yakin arkadasa soylemde soyleyen kisinin ses tonu oldukca alayci ve bariton olursa etkisi daha guclu oluyor, hele birde omuz atildiginda-goyayim o gafaya.salakca isler yapan bir kimseyi asagilamak adina-ooo baaalllimm napaysun? yerim ballarini senin..buraki ballim samimiyet sifati olarak kullaniliyor cumle sonundaki baldan farkli olarak.-yalavuz musun bayan? bir rus kadinina, sahilde yururken tanismak icin soylendigine sahit misin manasına geliyormus.-yat asssaa!git isine manasinda kullanilir.ilave bir lokanta camindan hamsi dava edulur » - uy- uy?- uy- uuuymeali- temel vefat etti- ne?- temel, oldi- aman tanrim deginilebilecek bircok degi$ik noktasi olmasina kar$in kisa ve net olmalari ile dikkat ceker. ornek olarak acik havada bir lokantada yemek yenmektedir. masada eksikligi hissedilen herhangi bir $eyi dile getirmek icin ya$i bir hayli ilerlemi$ garsona seslenilir. $oyle ki- $ey afedersiniz, bi bakabilir misiniz?- bakacaz...garson bunu deyip olay yerinden uzakla$ir, takriben 10 dakika sonra tekrar geri gelir ve ne istendigini sorar* sana oyle geliyor_saga oyle geliyy trabzonlu bir kadının gene trabzonlu bir kadına kızdığında söylediği laftır- uy kocam siksun seni !ve aynı güzellikte bir kurtarış- siksun da am görsun !siksun kısmında stres vardır, vurgu önemlidir maçka yöresinden bodoz soru. yeni evlenmiş bir kadına, tecrübeli başka bir kadın şu soruyu soruyor- iyi sikiy mi? günlerden işim çıkınca yetişmek için tıp fakültesi dolmuşuna binmem sıradan herşey basit ve de sıradan bir yolculuk gibi gençlik merkezinin oradaki kavşaktan dönüp yukarı çıkarken yolculardan biri kaptanamuhtarlıkta bırakırmısın? diye kaptan pazar olduğunu düşünerekten, ne dese beğenirsin..-nabacan muhtarlikta???????fıkralara konu olacak bu olaydan dolayı tabi bütün dolmuş içinde hafif vede kaptana çaktırmıycak şekilde bir tebessüm bombaya gelirsek. adamın verdiği cevap-muhtar ben değilmiyim. ister inerim ister tebessüme gerek yok. bütün dolmuş yarılma aşamasındanot ktü mimarlık fakültesindeki çok sevdiğim bir arkadaşımdan alıntıdır... sert sessizlerin yumuşadığı, yumuşakların da sertleştiği şeklinde basitleştirilebilecek ve fakat söylerken hiç de o kadar basit olmayan trabzon aksanında kurulmuş cümleler keçen keldım sizın oruya. yoğdınız. pu kün kene kelecem; pak, pulamasam yine, pi daa da kelmem; ona ktü'deki ilk senemde şaşırtan ama ondan sonra alıştığım hatta yer yer kullandığım repliklerdir. başıma gelmiş yaşanmış bi adet - nereye gidiyoruz temel?- meydan'a yürüme e napcaz orda?- meydan pargında oturma otururuz, çay söyleruz, içme içeruz... -otur hafif bir tehdit ve alaycılık hissedilse de aslında "nerelerdesin sen, anlat bakalım, nasıl gidiyor?" anlamına gelir bu ifade. n'oluyor lan burda, niye oturttu bu adam beni şimdi buraya demeye gerek yok. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın. Ben bir gurbet türküsünde Akşamın mavi örtüsünde Öyle durdum bekliyordum Geçmeyenler köprüsünde Bağlandım kör düğüm oldum Yolların şaç örgüsünde Ah şu eller eller eller Gurbet eller yetti gayrı Birbirini çok sevenler Böyle durmaz ayrı ayrı Sen bir yerde ben bir yerde Ayrı düştük aynı yerde Senden önce bilmiyordum Şimdi düştüm ben bu derde Gurbet olmuş sıla olmuş Ayrılık var varya serde Ah şu eller eller eller Gurbet eller yetti gayrı Birbirini çok sevenler Böyle durmaz ayrı ayrı

trabzon yöresi türküleri ve hikayeleri