Kulhakkı, insanın sahip olduğu hakları demektir. Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerim kul hakkı üzerinde önemle durmaktadır. Allah’ın emir ve yasaklarının hemen hemen dörte üçü kul hakkı ile ilgilidir. Bu sebeple, Allah ’a kulluk, yalnızca belli ibadetleri yerine getirmek değil, aynı zamanda insan haklarına da büyük kadar ben şahsen yirmi yıl boyunca kul hakkı ile ilgili sayısız hutbeler vermiş, cami kürsülerinde vaaz etmiştim. Fakat Hocaefendi’nin o hareketi yirmi yıl boyunca okuduğum ve vaazımdan daha fazla bütün hücrelerime kadar tesir etti. Hocaefendi bütün hayatı boyunca böyle hareket etti. İstikametten ayrılmadığı KULHAKKI İLE İLGİLİ HADİSLER. "Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helâllaşsın! Çünkü âhırette altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevâblarından alınır, sevâbları olmazsa, hak sâhibinin günâhları buna yüklenir." [Buhârî] “Mü’minin ruhu, ödeninceye kadar borcuna KulHakkı Derken birinin senin sitenden bir program indirip o programla kazanacağı sevapların sana da mı ektisi olur diyosan eğer siteyi bu bilnçle yapıyosan olmaz.! Zira Ameller niyetlere göredir. Kulhakkı sözleri yazımızda kul hakkı yiyenlere sözler, hakkımı yiyenlere sözler, yanına kalmaz sözleri ve kul hakkı ile ilgili kısa sözler bulabilirsiniz. Kul Hakkı Sözleri Zenginlik aslında birkaç fakirin rızkını kendine pay etmektir. BAuW. بِسْمِ اللهِ الْرَّحْمَنِ الْرَّحِيمِ فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ ، وَ مَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ Bismillâhirrahmânirrahîm [Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla] “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı kötülük işlerse, onu görür” [Zilzal sûresi, âyet 7-8] Muhterem bir varlık olan insan, toplum içinde yaşar ve ihtiyacı olan birçok şeyi başkalarıyla paylaşmak zorundadır. Toplu halde yaşamanın temel amacı; insanın mutluluğu, refahı ve güvenliği olup, birbirimize karşı ilişkilerimizde de uymamız gereken ahlakî ve kanunî kuralları içerir. Bu kurallardan birisi olan Kul hakkı; insanın can, mal ve namus gibi dokunulmazlıklarını korumaya yönelik ortaya çıkan bir haktır. Cana kıymak, hırsızlık, gıybet, yalan, borç, iftira, küfürlü söz, kul hakkını doğurur. Bu kuralların ihlali kul hakkına riayet etmemektir. Dünyada ve ahirette bunları yapmanın cezaları vardır. Aziz Müminler,Müslüman, kul haklarına son derece titizlik göstermelidir. Bilerek veya bilmeyerek başkalarının hakkını üzerine geçiren kimse o hakkı dünyada ödemek ve helalleşmek suretiyle kendisini kurtarmaya çalışmalıdır. Bu fani hayatın son bulacağını, gerçek hayat dediğimiz ahiret hayatının başlayacağını ve herkesin dünyadaki hayatından hesaba çekileceğini hatırımızdan çıkarmamamız gerekir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’inde “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı kötülük işlerse, onu görür” [1] buyuran Allah Teâla, insanların mutlaka yaptıklarının karşılıgını göreceğini bizlere bildirmiştir. Sevgili Peygamberimiz sav de; “Bir kimsenin diğer bir kimsenin haysiyetine yahut malına tecavüzden dolayı üzerinde bir hak bulunursa, altın ve gümüşün geçmediği hesap günü gelmeden helalleşsin. Aksi takdirde, yaptığı haksızlık ölçüsünde, iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir, İyiliği yoksa hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir“ [2] şeklindeki hadîsi ile kul hakkının önemine işaret Kardeşlerim,Peygamberimiz hayatının son günlerinde hastalığı esnasında mescitte minbere çıkarak “Ey insanlar! Belki yakında aranızdan ayrılacağım. Allah’ın huzuruna kul hakkı ile gitmekten daha ağır bir şey yoktur. Kimin bende bir alacağı varsa işte malım gelsin alsın. Kime yanlışlıkla veya kasten vurmuşsam işte sırtım gelsin vursun. Bu konuda asla çekinmeyin. Şunu bilin ki, içinizde bana en sevimli olan bende olan hakkını alan veya bana hakkını helal eden kişidir” [3] buyurmuş, bu davranışıyla bizlere ayrıca toplum huzurunda kul hakkından helalleşmenin örnekliğini Müslümanlar,Kul hakkı konusunda dikkatli olmamız gereken konulardan biri de kamu hakkının oluşmasıdır. Kamu hakkı kul hakkından daha kapsamlıdır. Çünkü kul hakkı ihlalinde bir veya birkaç kişiye karşı sorumlu iken kamu hakkında o toplumda yaşayan bütün insanlara karşı sorumluluk doğmaktadır. Belki hakkını ihlal ettiğimiz şahsı bulup ondan helallik alma ihtimalimiz vardır. Ancak kamu hakkını ihlal ettiğimizde kimden nasıl helallik alabiliriz? Bu sebeple kamu hakkını gözetmemiz, bu hususta titiz davranmamız gerekmektedir. Neticede kamu hakkını tüyü bitmemiş yetimin hakkı olarak itibariyle iyi bir Müslüman olmak istiyorsak, bütün insanların hakkına saygı göstermeli, kimsenin hakkını yememeliyiz. Kimsenin malına el uzatmamalı, kimseye zulmetmemeliyiz. Haksızlığın ağır vebalini düşünmeli, ahiretteki hesabın şiddetini ve zorluğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Hutbemi bir hadîs-i şerîf mealiyle bitiriyorum “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu, zarar görmediği kimsedir.“ [4] [1] Zilzal, 99/7 ve 8. [2] Sahîh-i Buhârî, Tecrid [3] İbn Sa’d, Tabakât, II, 255. [4] Sahihi Müslim Tecrit Tercümesi Bayram Oyan Ravensburg Camii Din Görevlisi Sayfa Başlıkları Gıybet Ve İftira Arasındaki Fark Gıybet ve Dedikodu İle İlgili Ayetler Allah'a Teslim Olamama Problemi Bu Ahirete Kul Hakkı Yemiş Olarak Gidenlerin Durumu Ne Olacak? Gıybet Dedikodu İle İlgili Hadisler Gıybet Vaazı Hümeze Suresi - Bayraktar Bayraklı Gıybet Ve İftira Arasındaki Fark Bu bölümde gıybet konusunu ele aldım. Her gün hepimiz yapıyoruz bunu ama Allah yapmayın diyor. Bu konuda benim dikkatimi çeken ilk şey gıybetle iftira arasında çok ince bir çizgi olması. Bunun ne demek olduğunu peygamberimizin bir hadisiyle göstereyim. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu "Gıybet nedir, bilir misiniz?" Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber "Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır" buyurdu. Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?" diye soruldu. "Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yoksa, o zaman ona iftira ettin demektir," buyurdu. Müslim, Birr 70. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 35; Tirmizî, Birr 23 Gıybet ve Dedikodu İle İlgili Ayetler Hadisteki koyu yerde belirttiğim üzere gıybet, bir insanın arkasından o kişide var olan bir şeyi konuşmakır. O kişide olmayan şeyler konuşulursa o zaman bu iftira oluyor. Bu konudaki ayetler şöyle; Hümeze Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım 1 - Arkadan çekiştiren ve kusur arayan herkesin çekeceği var. 2 - Böyleleri mal biriktirir, sayar durur. 3 - Malı kendini sürekli yaşatacak sanır. 4 - Yok, yok o, kesinlikle Hutame’ye atılacaktır. 5 - Hutame nedir, sen nereden bileceksin? Öyleyse dinle! 6 - O, Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir. 7 - Yüreklere kadar tırmanan, 8 - Üzerlerine kapanmış, 9 - Uzun direkler arasındaki ateştir. Bu ayetler müşrikler, kafirler için söylenmiş görünüyor ama ilk ayet herkesi bağlıyor; Arkadan çekiştiren ve kusur arayan herkesin çekeceği var. Kimlerin arkasından konuşuyoruz? Gelin kaynana, patron işçi, öğrenci öğretmen vb bir birinin dedikodusunu yapıyor. Bir biriyle alay edenleri unutmamak lazım. Tek tek örnek yazmayayım, ayeti göstereyim. Allah Diyor Ki Hucurat Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım 11. Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın İmandan sonra fasıklıkla adlandırılmak ne kötüdür! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir. 12. Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir. Bu Ayetler Bize Hitaben Ayet nasıl başlıyor dikkat et Ey iman edenler! diyor, ayet iman edenlere sesleniyor. Bir topluluk bir diğerini alaya almasın, Birbirinizi karalamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın diyor. Şimdi toplumda lakap takılan, alay edilen insanları düşün, Allah yapmayın diyor insanlar yapıyor. Ayetin sonuna dikkat, bu uyarıları dikkate almayanlar fasık olarak adlandırılıyor İmandan sonra fasıklıkla adlandırılmak ne kötüdür! Allah birbirimiz hakkında nasıl konuşacağımızın ölçüsünü göstermiş. Bir sonraki ayete dikkat et. O da Ey iman edenler diye başlıyor Zannın birçoğundan sakının Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın diyor. Allah’a karşı gelmekten sakının ifadesi, yapmayın dediği bu şeyleri yapıyorsanız bilin ki Allah’a karşı geliyorsunuz demek. Bana göre bu ayetler Ey iman edenler diye başladığına göre Allah’ın yapmayın dediği şeyleri yapanlar imanın ne olduğunun farkında değil demektir. Eğer bu ayetleri okuduğun halde hala herhangi bir hocaya siyasetçiye küfür etme eğilimindeysen “ama onlar şöyle şöyle yapıyor” gibi şeyler geçiyorsa içinden Allah’ın ayetlerine iman edememişsin demektir. Allah'a Teslim Olamama Problemi Bu Enfal Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım 20. Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlüne itaat edin ve Kur’an’ı dinlediğiniz halde ondan yüz çevirmeyin. 21. İşitmedikleri halde; “İşittik” diyenler gibi de olmayın. 22. Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüsü, akıllarını kullanmayıp gerçekleri duymak istemeyenler, hakikatleri söylemek istemeyenlerdir. Bunun gibi çok ayet var. Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlüne itaat edin diyor, dedikodu, lakap takma, zanna dayalı hüküm verme ile ilgili ayetleri de yukarıda okudun. Allah bu ayetlerle Birbirinizi karalamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın dediği halde insanlara lakaplar takanların içinde beş vakit namaz kılan, ramazan orucu tutan ya da Cuma namazlarına gidip, kendinden görmediği insanlara küfür edenler Allah’a ve Rasûlüne itaat ediyor mudur? Gıybet yapanlar, zanna dayalı konuşanlar, lakap takanlar Allah’ın ayetlerin farkında olmayan insanlardır. Kur'an elimizde ama ne dediğinin farkında değiller. . Bence "ayetleri bilmiyordum" demek insanları Allah'ın öfkesinden korumayacak hatta bana kalırsa bu bahane Allah'ın öfkesini artırabilir. Allah “indirdiğim kitabı neden okumadın” diye daha çok kızabilir. Din Allah katında tektir. Bütün peygamberler aynı hükümleri getirmiş, mutlaka toplumların yapısına göre ufak tefek farklılıklar vardır ama peygamberler Allah’ın tek olduğu, ondan başka hiç kimseye, hiç bir şeye teslim olunamayacağını, yalnız ve yalnız Allah’a kulluk yapılması gerektiğini getirmişler. Daha kendi kitabındaki dedikodu, lakap takma, alay ile ilgili iki ayete uyamayan müslümanlar nasıl Allah’ın indirdiği bütün kitaplara inandığını ve Allah’a teslim olduğunu söyleyebilir. İnsanlar Allah’a ve peygambere teslim olamadığı için gıybet ve iftiralarla meşguller. Allah’a ve peygambere itaat edemeyen insanlar ya da bunun ne olduğunu bilmeyenlere şeytan bu küfürleri ekletir durur, hiç farkına varmazlar. Ömürlerini bir grup insanın gıybetini yaparak ve küfrederek geçirirler. Bu kul hakkıdır. Bu ülke hakkında bir şey merak ediyorsan Facebook’a bak. İnsanlar merak ettiğin konu hakkında nasıl konuşuyorlar en güzel Facebook’tan görürsün. Hangi isim olduğu önemli değil altlarına yazılan yorumlara bak, küfredenler ya da iftira edenler Allah’ın ayetlerine karşı gelenlerdir. Ahirete Kul Hakkı Yemiş Olarak Gidenlerin Durumu Ne Olacak? 3 dakika Gıybet Dedikodu İle İlgili Hadisler Dedikodu, iftira, küfür, bir insanın itibarını azaltmak, düşürmek, olmadığı bir şeyi dile getirmek ve bunun gibi şeyler kul hakkıdır. Kul hakkı ne demek biliyor musun? Hakkına tecavüz ettiğin kişiden helallik istemek demek, ancak o kişi hakkını helal ederse Allah seni affedecek demek. İnsanlar bu işin farkında değil. Gıybet yüzünden cehenneme gidebilirler. Peygamberimizden gelen "iflas eden kimdir" diye bir hadis var. Kimmiş iflas eden. Ebu Hureyre Radiyallahu Anh şöyle dedi “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem İflas eden kimdir biliyor musunuz?’ dedi. Sahabeler "Ey Allah’ın Rasulü! Bize göre iflas eden, parası ve malı olmayan kimsedir dediler. Bunun üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Benim ümmetimden iflas eden kişi, kıyamet günü kıldığı namazıyla tuttuğu orucuyla ve verdiği zekâtıyla getirilir ve aynı zamanda işlediği günahlardan; sövdüğü, zina isnadında bulunduğu, haksız yere mal yediği, haksız yere kan akıttığı ve ona buna vurduğu şerlerde ortaya konacaktır. Böylece o kişi yaptıklarının hesabını vermeye başlar ve yaptığı kötülüklere karşılık iyilikleri verilir. İyilikleri bitince de hakkını aldığı kişinin günahlarını almaya başlar. Sonucunda da cezasını ateşle çekmek üzere cehenneme atılacaktır. İşte iflas eden bu kişidir’ buyurdu.” Ebu Hureyre Radiyallahu Anh şöyle dedi “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Kimin yanında kardeşinden haksız olarak alınmış bir şey varsa bundan dolayı hak sahibiyle helalleşsin! Ahirette hiç bir dinar ve dirhem yoktur! Kardeşinin hakkı için kendi sevaplarından alınmadan önce dünyada iken onunla helalleşsin! Ahirette zalimin haksız yere aldığı şeyi hakkı karşılayacak sevabı bulunmazsa kardeşinin kötülükleri günahları alınır ve o zalimin üzerine atılır’ buyurdu.” Gıybet Vaazı Hümeze Suresi - Bayraktar Bayraklı Bayraktar hocadan Hümeze suresinin tefsirini göstereceğim. Bunu dinle ki gıybetin, dedikodunun ne kadar önemli olduğuna ikna olabilesin, çok abartmışsın demeyesin. Sure şöyle; Hümeze Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım 1. Arkadan çekiştiren, kusur arayıp duran herkesin çekeceği var! 2. Kendisi mal biriktirir ve habire onu sayar. 3. Bir de malının kendini ölümsüzleştireceğini sanır. 4. Yok yok; o, kesinlikle Hutame’ye atılacaktır. 5. Hutame nedir, sen nereden bileceksin! 6. O, Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir. 7. Yüreklere kadar işleyen, 8. üzerlerine kapanmış, 9. uzun direklerle çevrili ateş! Hayrettin Karaman Gazete Yazarı Abone Ol 21 Şub 2010, Pazar “Ama bazen, kişisel ve toplumsal takıntıların hayata yansımasında ''dinin'' bir ''kalkan'' gibi kullanıldığından, bazı gerçekleri saklamak için mazeret haline getirildiğinden endişe ediyorum.”Özetle “Müslümanların cinsellikle ilgili konularda –dini de ileri sürerek– seslerini yükselttiklerini ama kul hakları çiğnendiğinde sessiz kaldıklarını” ifade eden yazsında sayın Ahmet Altan yukarıdaki satırlara da yer herhangi bir şahsi maksat ve menfaat için kalkan gibi kullanılması ve bazı gerçeklerin gizlenmesine mazeret kılınması her şeyden önce dine saygısızlıktır, saf imanla ve İslam ahlakı ile asla bağdaşmaz ve bunun karşısında Müslümanlar sessiz kalmazlar, kalamazlar. Sayın Altan''ın örneklerini tartışacağım ama bu ilkeye –genellemeksizin– katılmamak mümkün cinsellik ve kul hakları örneğinden hareket ediyor ve yukarıdaki aksaklığın bu iki alanda görülür hale geldiğini söylüyor. Yani Müslümanlar cinsel konularda bir dini ve ahlaki sapma gördüklerinde hemen karşı çıkıyorlar; ama bu samimi olabildiği kadar “takıntılarının hayata yansıması” da olabiliyor; öte yandan insan hakları kul hakkı çiğneniyor ama Müslümanlar dini mazeret göstererek sessiz kalıyorlar. Bunu yapan hiçbir Müslüman yoktur diyemem, ama söz konusu edilecek kadar da çok olduğunu neye karşı nasıl tavır aldıklarını toplantılarında, yayın organlarında, kitaplarında, sohbetlerinde görebiliriz. Benim buralarda gördüğüm husus onların, cinsel sapmalar kadar kul hakları üzerinde de durdukları ve bu günaha karşı da tavır ve hadislerden yola çıkarak Müslümanlar şuna inanırlar ve bunu devamlı dile getirirler Allah kendisine ortak koşma dışındaki bütün günahları dilerse affeder ama kul hakkını –kulun hakkını ve rızasını almadan– affetmeyi dilemez. İmanları ve söylemleri böyle olan Müslümanların kul haklarının çiğnenmesi karşısında sessiz kalmaları mantıklı da, genel olarak vaki de değildir.“İnanç ve söze rağmen bu konularda çelişkili davranışlar da var mıdır” denecek olursa “elbette vardır; kul kusursuz olmaz” derim. İtirazım bu çelişkinin “dindarların âdeti” gibi Altan''ın kul hakları ile ilgili anlayış ve örnekleri ise tartışmaya açık ve izaha muhtaç dost meclisinde “mutlak haram/yasak” nedir sorusuna cevap aramışlar. Birileri “zinadır”, birileri “kul hakkıdır” demişler. Zina tezini tartışmışlar ve “ıssız bir adada bir kadınla bir erkek kalsalar ve kurtuluş ihtimalleri de olmasa. Ortada nikâhı kıyacak üçüncü bir kişi olmadığına göre, ne olacak?” diyerek bu teze itiraz edilmiş; yani burada haram çiğnenir sonucuna varmışlar. Tabii bu görüşe de katılmamız mümkün değildir; çünkü bu durumda zinanın haramlığı ortadan kalkmaz, yapılırsa da “Allah hakkı, haram” çiğnenmiş olur. Haramı ortadan kaldıracak sebep “zarurettir”. Tasavvur edilen durumda cinsel teması zaruret saymak kolayca söylenecek bir söz değildir. Muhali farzederek “bu durumda zaruret gerçekleşir” denirse o zaman da “fiil haram olmayacağından” zina yapılmış; yani zinanın mutlak yasaklığı çiğnenmiş olmaz. Öte yandan kul haklarının da birçoğu zaruret halinde mübah hale dostlar “mutlak yasağın kul hakkını çiğnemek olduğunda” ittifak hakkı için verilen örnekler ile İslam''da kul hakkı anlayışını ve dindarların bu konudaki davranışlarını gelecek yazıda ele alacağım. 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunundaki amaçlar ile sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerezler kullanılmaktadır. Detaylı bilgi için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz. **BEDİHABER-**[Diyanet İşleri ] Din İşleri Yüksek kuruluna gelen sorulara verilen yanıtlarla ”Kul hakkı, kul hakkının nasıl ödenir, buluntu eşya helal midir, çekiliş kuponları karşılığında verilen eşyalar helal midir?” konularda bilgi verildi. **Diyane**t’in bu konulara verdiği cevaplar şöyle** ****Kul hakkı yemenin hükmü nedir? Kul hakkı nasıl ödenir?** **Hz. Peygamber** üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin, hak sahibi olan mazlumlardan helallik almalarını öğütlemiştir. Bunun yapılmaması durumunda haksızlık yapan kişinin salih amellerinin, haksızlığı ölçüsünde alınarak hak sahibine verileceğini, eğer verilecek salih amel bulunamazsa o zaman da mazlumun günahlarının zâlime yükleneceğini belirtir Buhârî, Mezâlim, 10. Yine **Peygamberimiz** imkanı olduğu halde zamanı gelmiş bir borcu ödemeyenlerin kul hakkını ihlal ettiğini şöyle ifade eder **“Ödeme gücü olan zengin kişinin, ödemeyi ertelemesi zulümdür”** Buhârî, Havâle, 1. Görüldüğü üzere kul hakkı, kişinin **Cennet** ya da **Cehennem**’e gidişinde önemli ölçüde belirleyici bir rol oynamaktadır. **Allah**’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebâli vardır. Çünkü böyle bir günahın **Allah** tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Hak sahibi, hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, **Allah** kul hakkı yiyenin bu günahını affetmemektedir. Çünkü ilâhî adâlet, bunu gerektirir. Veda hutbesinde Rasûlüllah “Ey insanlar, sizin canlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız, rabbinize kavuşuncaya kadar birbirinize haramdır dokunulmazdır” Buhârî, Hacc, 132 buyurmuştur. Buna göre, gasp, hırsızlık veya izinsiz alma gibi yollarla elde edilen haram para veya mal, sahipleri biliniyor ise kendilerine yahut mirasçılarına, bilinmiyor ise fakirlere veya hayır kurumlarına onların namına sadaka olarak verilmelidir. Ayrıca, yapılan bu kusurlardan dolayı da Allah’tan af ve mağfiret dilenmelidir. Mal ya da darp gibi şeylerle ilgili olmayan gıybet, bühtan gibi hak ihlallerinde en doğrusu, **hak** sahibine durumu anlatıp helalleşmek olmakla beraber, her zaman bu şartı yerine getirmek mümkün olmadığından ya da insanlar bundan çekindiklerinden, kendi adına tövbe edip, hak sahibi namına da istiğfar etmek, dua etmek ya da hayır hasenat yaparak sevabını ona bağışlamak, bu tür hak ihlallerine keffaret olur Mâverdî, el-Hâvî, I, 107; İbn Teymiyye, el-Fetâva’l-Kübrâ, I, 113. **Buluntu eşya lukata ile ilgili hükümler nelerdir?** Başkalarının rızası olmadan mallarını ellerinden almak **caiz** olmadığı gibi, kaybettikleri mal ya da eşyayı alıp sahiplenmek de caiz değildir. Bir kimse bir yerde bir miktar para veya eşya bulsa onu sahibine vermek üzere alabilir. Ancak kendine mal edinmek üzere alması başkasının malını gasp etmek hükmündedir. Buluntu eşya konusunda takip edilecek yöntem şöyledirBulunduğu yerde bırakıldığı takdirde telef olmasından korkulan bir şeyi sahibine vermek üzere almak vacip; telef olmayacak şeyleri almak ise mubahtır. Bir kimse bulduğu bir şeyi alırken, onu sahibine teslim etmek üzere aldığına çevresindekileri şahit tutar. Bulunan eşyanın sahibi çıkar ve onun kendisine ait olduğunu ispat ederse eşyayı ona teslim eder Kâsânî, Bedâiü’s-sanâi’, VIII, 327-328. Buluntu eşya, onu sahibine vermek üzere alanın yanında emanet durumundadır. Bir kusuru olmaksızın bu mal kaybolsa veya telef olsa, sahibi çıktığında bedelini ona ödemekle yükümlü olmaz İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, V, 162; Ali el-Hafif, ed-Damân fil-Fıkhi’l-İslâmî, I, 102, 104, 107. Buluntu eşyayı elinde bulunduran kimse bunu malın değerine göre uygun görülen bir süre ilan eder ve bekler. Sahibi çıkmazsa o malı yoksul kimselere sahibi adına tasadduk eder; kendisi muhtaç ise ondan istifade edebilir. Ancak, daha sonra sahibinin çıkması halinde bedelini öder. Sahibinin aramayacağı düşük değerli şeyler ise beklemeye gerek kalmaksızın ihtiyaç sahiplerine verilebilir; bulanın ihtiyacı varsa o da kullanabilir Serahsî, el-Mebsût, XI, 3. Zamanımızda yerleşim yerlerinin kalabalıklaşması nedeniyle buluntu malların devlet yetkililerine teslim edilmesi uygun olur. Zira günümüzde, kayıp eşyalar için bürolar kurulmuş olup, buralarda mallar daha güvenli bir şekilde muhafaza edilebilmekte, ayrıca buralar kaybedenler için de müracaat mekanı olmaktadır. Bu nedenle, kayıp bir malı bulan kişinin bunu alıp devlet yetkililerine teslim etmesi uygun olur.**Market ve mağazalarda alışveriş karşılığında verilen çekiliş kuponlarına çıkan hediyeler helal midir?** Taraflardan birinin kazanıp diğerinin kaybettiği bütün şans oyunları kumardır. Sadece kazananın karlı çıktığı, kaybedenin ise zarara uğramadığı uygulamalar ise kumar niteliğinde değildir. Buna göre; marketlerde ve mağazalarda işyeri sahiplerinin alışveriş yapan müşterilerine verdikleri çekiliş kuponuna hediye çıkması durumunda, müşterilerin çıkan hediyeleri almalarında bir sakınca yoktur Kâsânî, Bedâiü’s-sanâi’, VI, 206. Çünkü müşterilerden birinin kazanması halinde diğerleri bir şey kaybetmemektedir. Ancak, çekilişe katılmak için ayrıca bir ücret ödenmesi halinde yatırılan para üzerinden şans yolu ile kazanç elde etme durumu söz konusu olacağından yapılan çekiliş işlemi kumar olur. Kul hakkı, geniş bir kavram. Kulun bedenine ve malına yapılan tecavüzler maddî hukuk, kalp ve ruhuna verilen zararlar ise mânevî hukuk olarak değerlendirilmeli. Kulun maddî hukukuna en büyük tecavüz, öldürme hâdisesi. İnsanın yaşama hakkına son verme, onun bu kâinatla olan bütün münasebetlerini bir anda kesip atma, kulu, Rabbine ibadetten alıkoyma, İlâhî eserleri tefekkürden, rahmanî nimetlere şükürden menetme cinayeti. Allah’ı tesbih eden yetmiş trilyona yakın hücrenin bütün bu tespihlerini bir kurşunla delip geçme, yahut bir bıçakla kesip atma ihaneti. Fıkıh âlimlerimiz katlin üç yerde câiz olduğunu söylerler. - İmandan sonra küfre girme - evli olduğu halde zina etme - haksız yere bir insanın kanına girme. Bunlar dışında insanın hayatına son verilemiyor. “Kim bir nefsi, kısas yahut yeryüzünde fesat çıkarma sebeplerinin biri olmaksızın öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir.” Mâide Sûresi, 32 mealindeki âyet-i kerimenin tefsiri sadedinde Üstad Bediüzzaman Hazretleri, şu enteresan beyanda bulunur “Bir mâsumun hayatı, kanı, hatta umum beşer için de olsa heder olmaz. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir.” Sünuhat Yâni, Allah’ın sonsuz kudretine nazaran bir insan yaratmakla bütün insanları yaratmak arasında fark olmadığı gibi, Onun sonsuz rahmet ve adaleti noktasında da bir insanın katli ile, bütün insanların katli arasında fark yoktur. İnsanoğlu her nasılsa, başkalarının hakkını çiğnerken o insanların Allah’ın kulu olduklarını unutuyor. “Ben Allah’ın bir kuluna zulmedersem, Onun kahrına hedef olurum.” diye düşünemiyor. Bunun içindir ki, kendisine İlâhî ikazlar geliyor. Bu rahmanî ikazlara tercüman olma sadedinde Allah Resulü de asm. ümmetini defalarca ve değişik şekillerde ikaz etmiştir. Sadece üç misâl “Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur.” Buharî, Müslim “Ümmetimden müflis odur ki, kıyamet günü namaz ve zekâtla gelir. Ama, bu arada sövdüğü şu kimse, dövdüğü bir başka kimse dahi gelir. Bunun üzerine kendisinin hasenatından şuna verilir, buna verilir. Üzerinde haklar bitmeden kendi hasenatı tükenirse, o zaman onların hatalarından alınır kendisine yüklenir. Daha sonra cehenneme atılır.” Müslim “Kaçmayarak, yalnız Allah’tan sevap bekleyip sabrederek, düşmana karşı durduğun halde öldürülürsen, borçlarından başka bütün günahlarına kefaret olur. Bunu bana Cibril söyledi.” Müslim Bu son Hadis-i Şeriften çok önemli bir hakikat dersi alıyoruz Şehitlik de kul hakkını kaldırmıyor. Allah yolunda canını veren bir mümin bunun büyük mükâfatını görmekle birlikte, kullara olan borçlarından kurtulamıyor. Zira kul hakkının affını Cenâb-ı Hak kula bırakmış. Aynı şekilde, samimi tövbe eden bir müminin de geçmiş günahları affolunuyor, ama kul hakkı bu affa da girmiyor. “Tövbekâr olanlar hakkında hukukullah dâvâsı takip edilmez. Ancak hukuk-u şahsiye dâvâsı kalır.” Hak Dini Kur’an Dili Meselâ, gıybet eden bir insan gıybet ettiği kimseden helâllik almadıkça bu günahın cezasından kendini kurtaramaz. Kur’an-ı Hakîm’de, ilk bakışta kul hakkı gibi görünen ve kullar arasındaki adalet esaslarını tespit eden birçok âyetlerden sonra, “İşte bu Allah’ın hudududur, onu tecavüz etmeyin.” mealinde İlâhî ikazlar gelir. Demek ki, kul hakkını çiğnemek, Allah’ın hududuna tecavüz olarak kabul ediliyor. Artık böyle bir cinayeti işleyen insan kime iltica edecek, kimden yardım dileyecektir? İnsan, Allah’ın kulu olduğundan onun hukukuna riayetsizlik de İlâhî azabı netice veriyor ve bu noktada hukuklar birleşiyor. Kendi parmağımızı niçin kesemez, hayatımıza neden kastedemeyiz? Çünkü, ne beden bizim, ne de ruh. Haneyi harap etmeye de hakkımız yok, misafiri oradan çıkarmaya da. Yaparsak ne olur? Allah’ın mahlûkatında Onun rızası dışında tasarrufa kalkışmış oluruz. Bu ise hem hukukullah’a karşı bir isyan, hem de kul hakkını ihlâldir. Demek ki aynı fiil ile iki hukuka birden tecavüz ediliyor.

kul hakkı ile ilgili vaaz