Görevden uzaklaştırma kararına karşı iptal davası dilekçesi nde bu kararın, geçici görevden uzaklaştırma halinin bir tedbir niteliğinde olduğunun vurgulanmasında fayda görüyoruz. Zira bu tedbir niteliğinde ki yetkinin kullanılmasındaki temel amaç; sorunlu kamu görevlilerinin görevleri başlarında kalmaları halinde ÖrnekAdliye Dilekçeleri. dilekceburada.com’da yer alan tüm Adliye dilekçesi örnekleri benzeri olaylardan yola çıkılarak hazırlanmıştır. Kullanıcılar; bu dilekçe örneklerindeki içeriği kendi şikayetine uygun şekilde doldurup ilgili mahkemeye sunabilirler. Hemen hemen her k.. EKLER 1- Vergi ceza ihbarnameleri. 2- Vekâletname örneği. Vergi Mahkemesi Kararına Karşı İtiraz Dilekçesi. Önemli Uyarı. dedektif.com içeriğinde yayınlanan tüm makale, içerik ve bilgiler Özel dedektif Bilal KARTAL tarafından yazılmış olup, tüm telif hakları İzmir Dedektiflik Hizmetleri A.Ş ye aittir. ÖRNEK DİLEKÇELER. I. İDARE VE VERGİ MAHKEMESİ ÖRNEK DİLEKÇELERİ 81. A. İdari İşlemle İlgili Dava Dilekçesi Örnekleri 81. Atama İşlemine Muvafakat Edilmemesi – İptal Davası 81. Atama Kriterleri – İşlemin İptali 82. Atanma İşlemine Muvafakat Verilmemesi 83. Becayiş 84. Belediye Encümen Kararının İptali – 2286 Anagayrimenkullerde çalışanların standartlara itiraz eden, normları değiştirmek için karşı gelen, tartışan, yaratan konumda olmaları gerekmektedir. Şüphesiz hayatın her alanında olduğu gibi anagayrimenkullerde de tüm olay ve oluşumların çıkış ve varış noktası yine insandır ve bu durum da, insan kaynağını ElekJ. Bu sayfayı paylaşmak ister misiniz ?Kısmi dava dilekçe örneği… ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NEİŞ MAHKEMESİ SIFATIYLAKISMİ ADRESDAVALI ADRESDAVA DEĞERİ Fazlaya ilişkin haklarım saklı kalmak kaydıyla şimdilik davalı işverene karşı kısmi dava olarak … TL ,ihbar tazminatı, …. TL yıllık izin ücret alacağı olmak üzere toplam şimdilik …. TLDAVA KONUSU İşçilik haklarına ilişkin kısmi alacak tazminat ve alacağın iş akdinin fesih tarihi olan … tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek oranda işleyecek faiz ile birlikte davalıdan tahsili talebimden Davalı işyerinde … tarihinde, …TL brüt maaş ile, .. pozisyonunda çalışmaya başladım ve … tarihine kadar kesintisiz olarak çalıştım. İş Kanunu kapsamında sahip olduğum yıllık iznimi kullanma talebim üzerine, davalı işveren hizmet akdimin sonlandırılmasına karar vermiştir. … tarihinde .. Noterliğinin … tarihli … yevmiye nolu yazısı ile hizmet akdimin sonlandırıldığını Sayılı İş Kanunu’nun 53. maddesi yıllık ücretli izin hakkı ve izin sürelerini düzenlemektedir. Buna göre hizmet süresi 1 yıldan 5 yıla kadar olanlara 14 günden az olmayacak şekilde izin süresi verilmelidir. Çalıştığım süre boyunca kanundan doğan izin haklarımı kullanmadım. Dolayısıyla kullandırılmayan izin ücretlerimi de talep ediyorum. Bu hususta dinleteceğim tanıklar da bahsettiğim hususları ortaya akdim işverence feshedildiği halde davalı işveren tarafından,KIDEM TAZMİNATI’da üzerine, işçilik alacaklarımdan doğan hakların tarafına ödenmesi için … Noterliği’nin …. tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi davalı şirkete gönderdim. Ancak kıdem tazminatı ve yıllık izin alacağıma ilişkin bir ödemede süre boyunca işyerinde çalışma düzeni bazen saat … -… bazen de …. -… çalışma kapsamında … TL net …TL bürüt maaş izine dair ücret talep etmeme rağmen çalıştığım süre boyunca tarafıma herhangi bir ödemede olduğum tazminat ve alacakların uzman bilirkişi tarafından hesaplanması sonucu alacak miktarı net olarak dava olarak 6100 sayılı HMK. 109. maddesine göre talep ettiğimiz tazminat ve alacaklar için, harca esas değer şimdilik … TL’dir. Tazminat ve alacaklarımın uzman bilirkişiye hesaplatılmasından sonra alacak miktarı net olarak ortaya ve izah edilen nedenlerle tarafıma ödenmeyen,kıdem tazminatı alacağı, yıllık izin ücreti alacağının bilirkişiye hesaplattırılmasına ve ayrıca her bir alacağın tespitine ve davalı tarafından şahsıma ödenmesine karar verilmesini DELİLLER İş Yeri Kayıtları,SGK Kayıtları ,Tanık Tanık isimleri bildirilecektir, Bilirkişi İncelemesi,İlgili sair tüm delilSONUÇ VE İSTEM Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle haksız ve mesnetsiz iş akdi feshi dolayısı ile, fazlaya ilişkin haklarım ve taleplerimi ıslah etme hakkım saklı kalmak kaydıyla davamın kabulünü,1…..TL brüt kıdem tazminatının fesih tarihinden itibaren işleyecek bankalarca mevduata fiilen uygulanan en yüksek faiz ile davalıdan tahsiline karar verilmesini, miktar tespit edildiğinde eksik harcı tamamlamak üzere tarafıma süre verilmesini, fazlaya ilişkin haklarımın saklı tutulmasını, Kısmi Dava2…TL brüt yıllık izin ücretinin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini, miktar tespit edildiğinde eksik harcı tamamlamak üzere tarafıma süre verilmesini, fazlaya ilişkin haklarımın saklı tutulmasını, Kısmi Dava3 Yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine, karar verilmesini, saygıyla talep ederim.…/…/…EKLERDAVACIAd/Soyad/İmzaYargıtay Hukuk Genel Kurulu E 2012/9-838 K 2012/715 kararında kısmi davaya ilişkin bazı tespitlere yer kararın ilgili bölümünü inceleyecek olursak;Davacının aynı hukukî ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmî dava davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden örneğin iş sözleşmesinden doğmuş olması ve bu alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, Ankara, 2011, s. 286.Kısmi dava, 6100 sayılı HMK’nın 109. maddesinde tanımlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasına göre “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir”. İkinci fıkrasına göre ise “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.”Belirtilen düzenleme karşısında kısmi dava açılabilmesi için;1 Talep konusunun niteliği itibari ile bölünebilir olması,2 Talep konusunun miktarının, taraflar arasında tartışmalı veya açıkça belirli olmaması gerekir.…….bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir Yargıtay HGK gün ve 2003/4-260 Esas 271 K. sayılı ilamı; Pekcanıtez H./Atalay M./Özekes M.; Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, s. 320; Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, durumda; davadaki talep konusunun miktarı taraflar arasında “tartışmasız” ise veya taraflar arasında miktar veya parasal tutar bakımından bir tartışma olmakla beraber, tarafların anlaşmasına gerek kalmaksızın, objektif olarak talep konusunun miktarı herkes tarafından anlaşılabilecek şekilde “belirli” ise o talep konusunun sadece bir kısmı dava edilemeyecektir. Örneğin satım sözleşmesinde alıcının ödemesi gereken bedel, sözleşmede tereddüde yer bırakmayacak biçimde, açıkça yazılı ise kısmi dava caiz değildir.Pekcanıtez H./Atalay M./Özekes M, age Kuru/Arslan/Yılmaz, age talep konusunun miktarının, tarafların anlaşmasına gerek kalmaksızın objektif olarak belirlenebilmesinde, İİK m. 67 hükmünde öngörülen icra inkâr tazminatına ilişkin “likit alacak” kavramının yol gösterici olabileceği ileri sürülmüştür.Kuru/Budak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Getirdiği Başlıca Yenilikler, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 85, Sayı, 2011/5, s. 11; Yılmaz Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012 vd..Genel bir kavram olarak “likid ligiude alacak”; “tutarı belli muayyen, bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez YHGK gün ve 2010/19-376 Esas 397 ilamı.Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek kolayca hesap edebilmek durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına anlaşmasına veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleneceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktırYılmaz, age s. 737, 740.Doktrinde, talep konusunun belirlenmesinin imkânsız olduğu durumlara örnek olarak Biyolojik nedenlere bağlı imkânsızlık hali ağır yaralanan kişinin tedavisi sonuçlanmadan zararının belirlenmesinin mümkün olmaması; TBK 75, mülga BK 46/2 maddeleri gibi ; hukuki anlamda imkânsızlık hali davacının talep sonucunu belirleyebilmesi için gereken bilgilerin üçüncü kişi veya davalının bünyesinde olması, hakimin takdir yetkisinin bulunduğu gibi durumlar; sübjektif imkânsızlık hali kullanılmış bir aracın kısmen zarar görmüş olması durumunda araç değerindeki azalmanın tespit hali gibi hususlar gösterilmektedir. Pekcanıtez Belirsiz Alacak Davası, Ankara, 2011, s. 43,44Sonuç olarak; işçilik alacaklarının özelliği de dikkate alınarak, bu alacaklarda, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi, aksinin kabulü de doğru değildir. Bu nedenle, talep konusu işçilik alacakları belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru tazminatı alacağı ve fazla mesai ücreti alacağının hesaplanmasında, hizmet süresi ile işçinin aldığı gerçek ücret önemli kriterlerdir. Kıdem tazminatı, giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer işçilik alacakları çıplak ücretten hesaplanmaktadır. Giydirilmiş ücrete, işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dahil ALACAK DAVASI VE BELİRSİZ ALACAK DAVASI FARKLARI ÖRNEK KARARKaynak Hukuk Dairesi 2014/31734 E. , 2014/35646 K.“İçtihat Metni”MAHKEMESİ GEBZE 1. İŞ MAHKEMESİ TARİHİ 07/08/2014 NUMARASI 2013/744-2014/611DAVA Davacı, kıdem tazminatı ile ihbar tazminatı alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği reddetmiştir. Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldüY A R G I T A Y K A R A R IA Davacı İsteminin Özeti Davacı vekili, davacının davalı işyerinde 14/05/2007 tarihinde alüminyum ustası olarak işe girdiğini ve 03/04/2011 tarihinde iş akdinin haksız olarak feshedildiğini, davacının 11/04/2011 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Kocaeli Bölge Müdürlüğüne başvurarak ihbarda bulunduğunu, yapılan inceleme sonucunda işverence haksız fesihte bulunduğu ve kıdem ile ihbar tazminatının ödenmesi gerektiğinin tespit edildiğini, ancak davalı işverenin söz konusu rapora itiraz ederek raporun iptali ve iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini ve işçiye kıdem ve ihbar tazminatı ödenmemesi gerektiğinin tespiti talebi ile Gebze 3. İş Mahkemesinde dava açtığını, yapılan yargılama sonucunda Gebze 3. İş Mahkemesinin 12/03/2013 tarihli 2011/1335 Esas ve 2013/60 Karar sayılı kararı ile davanın reddine ve müvekkilinin kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığının tespit edilerek hükme bağlandığını, davalı tarafın kararı temyiz etmesi üzerine dosyanın Yargıtay incelemesinden geçerek, kararın onanarak kesinleştiğini, davacının fesih tarihindeki aylık ücretinin TL brüt olduğunu belirterek, kıdem ve ihbar tazminatını belirsiz alacak davası konusu ederek, kısmi miktarlar belirleyerek talep etmiştir. B Davalı Cevabının Özeti Davalı vekili, davacının şirkette 14/05/2007 tarihinde üretim işçisi olarak çalışmaya başladığını ve 24/03/2010 tarihli yazı ile bölüm değişikliği bildirimi yapıldığını, ancak davacının tebliğ edilmek istenen belgeyi tebellüğden imtina ettiğini, şifahen bölüm değişikliğini kabul etmediğini bildirdiğini, bunun üzerine davacının devam eden olumsuz hal ve hareketleri de göz önüne alınarak iş akdinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II maddesi uyarınca haklı nedenle feshedildiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. C Yerel Mahkeme Kararının Özeti Mahkemece bilirkişi hesap raporu alınmasına rağmen yapılan yargılama sonunda, 6100 sayılı HMK.’un 107. madde gerekçesinde belirtildiği üzere davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesinin gerektiği, belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanması gerektiği, açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamayacağı, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yararın aranacağı, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemeyeceği, özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, “baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edildiği, bu değerlendirmeler ışığında mevcut davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı, uyuşmazlık konusu kıdem, ihbar tazminatı ile yıllık izin alacağı bakımından, talep içeriğinden açıkça anlaşıldığı üzere, davacı çalışma süresini, en son ödenen ücreti, alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını belirleyebileceği, tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri de belirleyebilecek durumda olduğu, bu halde dava konusu edilen alacakların gerçekte belirli bir alacak olması ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 2013/12728 Esas- 2014/14350 Karar ve tarihli içtihadı nazara alınarak davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmiştir. D Temyiz Karar davalı/davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. E Gerekçe 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 107. maddesinde belirsiz alacak ve tespit davası başlığı altında yeni bir dava türüne yer verilmiştir. Maddeye göre; 1 Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. 2 Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. 3 Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir”. Belirtmek gerekir ki belirsiz alacak ve tespit davası; 1. Eda tahsil talebi ile davası niteliğinde belirsiz alacak davasıFıkra 1, 2. Tespit niteliğinde belirsiz alacağı tespit davasıFıkra 3. 3. Kısmi eda ve külli tespit davasımaddenin gerekçesinde olmak üzere üç türlü açılabilir. Her üç dava türünde zamanaşımı dava tarihi esas alınarak belirlenir. Kısaca davanın açılması, zaman­aşımının alacağın tamamı için kesilmesi sonucunu doğurur. Temerrüt olmadığı sürece, sadece faizin uygulanması farklılık arzedecektir. Kısmi eda külli tespit davasının, belirsiz alacak tahsil davasına göre olumsuz yönü, temerrüt sözkonusu değilse tespit talep edilen kısım için faizin dava tarihinden başlamamasıdır. Belirsiz alacak ve tespit davası, sadece para alacakları için söz konusu olur. Konusu para olmayan eda davaları için belirsiz alacak ve tespit davası açılamaz. Davacı belirsiz alacak davasını tahsil eda niteliğinde talebi ile açmış ise en azından yargılama başında belirlenebilecek miktar üzerinden dava açmalıdır. Tahsil amaçlı belirsiz alacak davası açılması hâlinde alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır. Bu dava eda davası olmakla birlikte yargılama sırasında belirlenecek kalan miktar için tespit niteliğindedir. Yargılama sırasında davacı belirlenen bakiye miktarı davanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına tabi olmadan harcını tamamlayarak hüküm altına alınmasını talep edebilecektir. Bu durumda alacağın tamamı hüküm altına alınacağından ilama dayalı icra takibi yapılabilecektir. Kısmi eda ve külli tespit davası olarak açıldığında, davacının başlangıçta belirleyebildiği miktarı dava dilekçesinde belirtmesine gerek yoktur. Kısmi davada olduğu gibi istediği miktarda açabilir ve alacağın belirleyemediği kalan kısmının tespitini isteyebilir. Bu durumda mahkeme kısmi olarak talep edileni tahsil, kalan kısmı ise tespit hükmü olarak hüküm altına alacaktır. Davacı tahsil amaçlı eda niteliğinde belirsiz alacak davası açıp, belirleyebileceği azami miktarı belirtmeden kısmi olarak talepte bulunduğunda, tahsil amaçlı belirsiz alacak davası olarak devam etmesi için süre verilmeli, süre içinde azami miktarı belirtmediği takdirde, açılan davaya belirsiz alacak davasının bir türü olan kısmi eda külli tespit davası olarak devam edilmelidir. Kısaca belirsiz alacağın kısmi olarak belirsiz alacak davasına konu olması halinde, bu dava kısmi eda külli tespit davası olarak kabul edilmelidir. Madde içeriğinden, belirsiz alacak veya tespit davası açılması için, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin; davacının kendisinden tam ve kesin olarak beklenememeli gerçekten belirleyememeli veya bu objektif olarak olanaksız olmalıdır. Talep sonucunun rakam olarak ifadesinin imkansızlığı, davacının tam olarak miktarını bilmediği ve bu bilgisizliğinin davalının sahasında bulunan vakıalardan kaynaklandığı durumlarda söz konusudur. Bu madde “Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir” gerekçesi ile hukuk sistemimizde kabul edilmiş ve silahların eşitliği ilkesine aykırı olduğu da belirtilmiştir. Açılacak davanın değeri veya miktarı biliniyor yahut belirlenebiliyor ise, belirsiz alacak ve tespit davası açılamaz. Zira madde gereği bu durumda davacının hukuki yararı yoktur. Maddenin 2. fıkrasında açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği belirtilmiştir. Maddenin bu fıkrası ile ilgili olarak gerekçede şunlara yer verilmiştir. “Baştan miktar veya değeri tam olarak tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delilerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası, baştan belirsiz olan alacak belirli hale gelmişse, başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir.” Buradan hareketle dava konusu alacağın değeri veya miktarı karşı tarafın işverenin vereceği bilgi veya tahkikat aşamasında belirlenecek bilirkişiden hesap raporu alınması gibi ise alacağın dava açıldığında davacı tarafından objektif olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği kabul edilmelidir. Bu nedenle maddenin birinci ve ikinci fıkrasının birlikte değerlendirilmesi gerekir. Kısmi dava türü ise 6100 sayılı HMK.’un 109. maddesinde tanımlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasına göre “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir”. İkinci fıkrasına göre ise “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz”. Belirtilen düzenleme karşısında kısmi dava açılabilmesi için; 1 Talep konusunun niteliği itibari ile bölünebilir olması, 2 Talep konusunun miktarının, taraflar arasında tartışmalı veya açıkça belirli olmaması gerekir. Her ne kadar 107. madde de belirtilmemiş ise de belirsiz alacak ve tespit davası açılabilmesi için kısmi dava başlığı altında düzenlenen HMK.’un 109/2 maddesinin göz ardı edilmemesi gerekir. Zira hükme göre “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz”. Burada talep konusunun taraflar arasında belirli olması halinde kısmi dava açılamayacağı vurgulanmıştır. Kısaca davacı alacağı belirli değil ise belirsiz alacak ve tespit davası açabileceği gibi fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava da açabilecektir. Alacak miktarı belirli ise kısmi dava veya belirsiz alacak ve tespit davası açılamaz. Ancak madde de ayrıca talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız olması halinde kısmi dava açılamayacağı belirtilmiştir. O halde talep konusunun miktarı taraflar arasında tartışmalı ise davacı kısmi dava açabilir. Davacı, alacak miktarı tartışmalı olduğunda kısmi dava yerine belirsiz alacak davasına da başvurabilir. Bir alacağın davanın açıldığı anda belirli mi belirsiz mi? tartışmalı mı tartışmasız mı? olduğu konusunda yukarda belirtilen hükümlerden hareketle uygulamada bazı ölçütler getirilmiştir. Bunların başında gelen en önemli kriter alacağın likit olup olmadığı ölçütüdür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu likit alacak kavramını açıklamıştır. Yargıtay’a göre; “Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ise; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemezHGK. gün ve 2010/19-376 E, 2010/397 K, HGK”. Görüldüğü gibi likit olma ölçütünde Yargıtay; Alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olmasını ya da Belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olmasını aramaktadır. Kısaca davacının yalnız başına ne kadar alacaklı olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez. Diğer taraftan yargılama tahkikat sırasında hesap raporu alınmasını gerektiren her alacak belirsiz kabul edilmelidir. Davacının talep ettiği dava konusu alacağın miktarı veya değeri belirli ise hesap raporu alınmasına da gerek yoktur. Zira bu durumda hak kazanma veya ispat olgusu ayrık olmak üzere tartışmalı bir alacaktan söz edilemez. Zaten kanunun 107/2 maddesinde bu olgu “tahkikat sonucu belirlenme” olarak vurgulanmıştır. İş uyuşmazlıklarında genel olarak alacağın kesin ve net tutarı, ancak bir yargılama sürecinden ve hesap raporu sonrasında tam olarak tespit edilebilmektedir. Bu anlamda kıdem, ihbar ve kötüniyet tazminatı giydirilmiş ücretten hesaplanır. Giydirilmiş ücrete işçinin çıplak ücreti yanında, ücret eklentileri ve sosyal yardımlar dahil edilir. gün ve 2012/9-838 E, 2012/715 K. Ayrıca belirtmek gerekir ki davacıdan davanın açılmasından önce ücretini ödeyerek talep konusunun miktarını belirlemesi için ekspertizden rapor ve mütalaa alma, delil tespiti gibi yollara başvurması istenemez. Davacının alacağının miktar olarak tespiti, mahkeme tarafından yapılacak delil tespitine veya hesap verme ve bilgi vermeye yönelik müstakil bir davanın açılmasına gerek olduğu durumlarda, HMK. m 107 anlamında “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği” bir durum söz konusudur. Keza, dava konusu alacak miktarının veya değerinin belirlenmesi yargılama sırasında başka bir olgunun ki bu işçilik alacakların çalışma olgusu, tazminat ve alacaklara esas süre ve ücret yönünden kendini gösterir tespitini gerektirdiği durumlarda alacak belirsiz ve tartışmalı kabul edilmelidir. Zira alacakların belirlenmesine esas süre ve ücret özü itibari ile tespit içermekte ve başlı başına tespit davasının konusu olup, alacak ve tazminatın belirlenmesinin önemli unsurlarıdır. Alacağın belirlenebilmesi için de süre ve ücretin tam olarak bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması gerekir. Bu unsurlar tartışmalı ise ve davacı tarafından HMK.’un 107. Maddesindeki gerekçede belirtildiği gibi tam ve kesin olarak belirlenemiyor ise alacak belirsizdir ve bu alacak kısmi dava veya belirsiz alacak davasına konu edilebilecektir. Hakimin takdiri veya yasal nedenlerle indirim yapılarak alacak miktarı veya değerinin belirlenmesi halinde alacak belirsizdirDairemizin gün ve 2012/1757 Esas 2012/5742 Karar sayılı kararı. Dava konusu alacak karşı tarafın vereceği bilgi veya belgelerle belirlenecekse, alacak belirsiz kabul edilmelidir. Karşılaştırmalı hukukta geçerli olan bu kriter 107. maddenin 2. fıkrasının başlangıcında “karşı tarafın vereceği bilgi sonucu” yargılama sırasında belirlenme olarak kabul edilmiştir. Yıllık ücretli izin alacağı, izin defterinin; fazla mesai ve tatil çalışmaları kayda dayandığında puantaj işe devam çizelgeleri kayıtlarının işveren tarafından sunulması ile belirlenebilecektir. İş Hukukunda maddi hukuk kuralları içinde işverene kayıt tutma yükümlülüğü getirilmiştir. Bu belgelerle ilgili yükümlülükleri yerine getirmeyen işverenin açılacak davada alacağın belirlenebilir olduğu savunması yerinde olmayacaktır. İşçinin alacağının belirlenmesi kayda dayandığında, kayıtlı belgeleri sunmayan veya işçiye vermeyen işveren, belirsiz alacak davası açılmasının sonuçlarına katlanmak zorundadır. Dairemizin kısmi dava ile ilgili verdiği bu ölçütleri kabul eden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gün ve 2012/9-838 Esas, 2012/715 Karar sayılı kararında “İşçilik alacaklarının özelliği de dikkate alınarak, bu alacaklarda, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi, aksinin kabulü de doğru olmayacağını, talep konusu işçilik alacakları belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesinin daha doğru olacağını” açıkça belirmiştir. 6100 sayılı HMK.’un 114. Maddesinde davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması, dava şartı olarak belirtilmiştir. Belirsiz alacak ve tespit davasında, kanun açıkça alacak miktarının veya değerinin belirlenememesi veya olanaksız olması halinde, davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının varsayılacağını öngörmüştür. Kısaca dava açıldığında alacak belirli değil veya tartışmalı ise, belirsiz alacak ve tespit davası açılması için hukuki yarar vardır. Takip eden 115/2 maddedeki kurala göre ise “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder”. Düzenleme gereğince, eksik olan bir dava şartı, belirli bir süre verilerek giderilebilecek ise, hakim tarafından eksikliğin giderilmesi için kesin süre verilmesi gerekir. Bu süre içinde dava şartı eksikliği tamamlanmaz ise dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmelidir. Dairemiz kararlılıkla hukuki yarar şartının tamamlanabilir dava şartı olduğunu kabul etmektedir gün ve 2012/1756 E., 2012/5741 K. Bu nedenle belirsiz alacak davası veya kısmi dava açıldığında, dava konusu edilen alacak açık ve tam olarak belirli ise davacıya tam eda davası açması, tamamlanabilir hukuki yarar şartını yerine getirmesi için öncelikle süre verilmeli, süre sonunda yerine getirmediği takdirde davanın hukuki yarar şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmelidir. Davacının, aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla talebini, aralarında bir derecelendirme ilişkisi yani aslîlik–ferîlik ilişkisi kurmadan aynı dava dilekçesinde ileri sürmesine davaların yığılması denirHMK. Birden fazla istemin yer aldığı ve işçi-işveren uyuşmazlıklarında işçinin işçilik alacakları için açtığı davanın örnek teşkil ettiği bir dava türüdür. Davacı birçok talebini, tek bir dava dilekçesi ile talep etmektedir. Aslında kural olarak talep sayısınca dava mevcuttur. Davacı her bir talebi için dava dilekçesinde olguları vakıaları ayrı ayrı belirtilmek ve ispat yükü kendisinde ise ispat etmek zorundadır. Yapılan yargılamada her bir talep hakkında ayrı ayrı inceleme yapılır. Yargılama sonunda da her biri hakkında olumlu veya olumsuz karar verilir. İşte davaların yığılması halinde, davacının isteklerinin bir kısmi belirli bir kısmi belirsiz alacak davası konusu olabilir. Bu durumda talep edilen alacaklardan açıkça belirli olan ve tartışmalı olmayanlar için belirsiz alacak davası veya kısmi dava ile talepte bulunulamaz. Bu nedenle dava şartlarının da her talep açısından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Bir talep için dava şartının yokluğu, dava şartı olan ve gerçekleşen talepler içinde davanın usulden reddini gerektirmez. Dosya içeriğine göre davacının davalı işyerinde çalıştığı ve hizmet süresinde uyuşmazlık olmadığı, iş sözleşmesinin feshi nedeni ile davacının kıdem ve ihbar tazminat alacaklarını belirsiz alacak davası konusu ettiği, kısmi miktar belirtilmesi nedeni ile kısmi eda külli tespit niteliğinde olduğu, davacının brüt ücretinin TL olduğunu iddia etmesine rağmen, imzasız bordroda ücretin TL brüt olduğu, hesap raporunun buna göre belirlendiği, ücretin taraflar arasında ihtilaflı ve tartışmalı olması nedeni ile tazminatların belirsiz alacak niteliğinde kabul edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. O halde davacının kısmi eda külli tespit niteliğinde belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararı vardır. Belirsiz alacak davasının esası hakkında bir karar verilmesi gerekir. Diğer taraftan somut uyuşmazlıkta bir an için tazminatların başlangıçta belirlenebileceği kabul edilse dahi, belirlenebilir olan tazminatlar hesap raporu ile belirlenmiştir. Alacak belirsiz alacak davası konusu yapılmayacağı kabul edilse dahi tamamlanabilir dava şartı olan hukuki yarar şartını yerine getirmesi için kesin süre verilmeden yazılı şekilde reddine karar verilmesi hatalıdır. F Sonuç Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine tarihinde oybirliğiyle karar BAĞLANTILARBelirsiz alacak davası dilekçe örneğiKısmi dava dilekçe örneği İNDİR WORDKısmi dava dilekçe örneği İNDİR PDF Sınır Dışı Kararına Nasıl İtiraz Edilir? Yabancılar hukukunda en sık karşılaştığımız uyuşmazlık türlerinden birisi de sınır dışı kararıdır. Adana İncekaş Hukuk Bürosu yabancı hukuku ve göçmen hakları avukat ekibimiz bu yazımızda sizler için “sınır dışı kararına nasıl itiraz edilir” konu başlığını ele aldı. Sınır Dışı Kararına İtiraz Dilekçesi -1- X 1. İDARE MAHKEMESİNE *HMK madde 334 vd. gereği ADLİ YARDIM TALEPLİDİR. *YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEPLİDİR. DAVACI VEKİLİ Avukat Saim İNCEKAŞ DAVALI İzmir Valiliği, İzmir ITTILA TARİHİ KONU Kanunen sınır dışı edilemeyecek kişilerden olan müvekkil aleyhine İzmir Valiliği tarafından verilmiş olan 08/01//2019 tarihli ….. sayılı SINIR DIŞI kararının İPTALİ istemidir. AÇIKLAMALAR Anılan karar usul, kanun, uluslararası sözleşmeler ve hakkaniyete aykırıdır. Sınır dışı kararının uygulanması halinde davacı müvekkilin, ülkesi Suriye’de yaşanan iç ve dış savaş sebebiyle hedef gözetmeksizin gerçekleşen şiddet eylemlerinde telafi edilemeyecek şekilde zarara uğraması ve ölme ihtimali bulunmaktadır. Bu nedenle anılan kararın iptali hakkında karar verilmesi gerekmektedir. USULİ NEDENLER 2577 s. İYUK m. 31 gereğince HMK 334 vd maddeleri idari yargılamada adli yardımla ilgili hususlardaki düzenlemeyi oluşturmaktadır. 6458 s. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu YUKK m. 81/2 maddesinde Barolara pozitif yükümlülük getirilmiştir. Bu madde uyarınca İzmir Barosu Adli Yardım Bürosunun görevlendirmesi ile davacı hakkında Adli Yardım kapsamında vekil olarak atanmış bulunuyoruz. EK-1 Ülkesinden can güvenliği tehdidi ile çıkan ve halihazırda 19 yaşında olan ve herhangi bir geliri, mal varlığı bulunmayan müvekkilin HMK madde 334 vd. maddeleri gereğince yargılama gider ve masrafları hakkında adli yardımdan yararlanmasını öncelikle talep etmekteyiz. Müvekkil 01/01/1998 tarihinde Suriye’nin Halep şehrinde dünyaya gelmiştir. Halen İzmir Harmandalı Geri Gönderme Merkezi’nde tutulmaktadır. Anılı karar tebliğ evrakında her ne kadar kişiye ………… tarihinde tebliğ edilmiş gözükse de usule uygun bir tebligat olmayıp dava süresi başlamamıştır. YUKK m. 53/2’ye göre; “Karar, gerekçeleriyle birlikte hakkında sınır dışı etme kararı alınan yabancıya veya yasal temsilcisine ya da avukatına tebliğ edilir. Hakkında sınır dışı etme kararı alınan yabancı, bir avukat tarafından temsil edilmiyorsa kendisi veya yasal temsilcisi, kararın sonucu, itiraz usulleri ve süreleri hakkında bilgilendirilir.” Kanun metninin lafzından da anlaşılacağı üzere, kişiye yazılı bir evrakla tebliğ yeterli olmayıp Türk hukukuna ve diline yabancı kapalı bir kurumda tutulan yabancıya hakkında alınan karar, kararın sonuçları, itiraz usulleri ve süreleri hakkında AYRICA BİLGİLENDİRİLMELİDİR. Ancak, müvekkile bu bilgilendirme yapılmamıştır, kaldı ki müvekkil hangi nedenle sınır dışı edilmek üzere olduğunu da bilmemektedir. Bu hususa ilişkin İzmir Bölge İdare Mahkemesi 6. İdare Dava Dairesi’nin tarihli 2017/511 E. Ve 2017/571 K. Sayılı ilamında “…Yukarıda anılan yasa ve yönetmelik kuralları ile 6458 sayılı Yasanın 53. maddesi uyarınca sınır dışı etme kararlarının tebliği bakımından yaptırıma ilişkin yazılı “tebliğinin” yeterli görülmediği, niteliği bakımından ülkemizde bulunan bir yabancıya yönelik yaptırım kararının aynı zamanda sonuçları, itiraz usulleri ve süreleri bakımından “bilgilendirilmesi” zorunluluğu getirildiği görülmektedir. Bu durumda; ülkemizde bulunan bir yabancıya yönelik sınır dışı edilmesinin yolundaki yaptırım kararının kendi dilinde dahi olsa yazılı olarak tebliğ edilmesinin, hak düşürücü nitelikteki yargısal başvuru yolu süresinin başlaması için yeterli olmadığı; yabancının anladığı bir dilde yaptırım kararının sonuçları, itiraz usulleri ve süreleri bakımından bilgilendirilmesi, bu gerekliliğin idarece karşılandığının da tebliğe ilişkin belgelerde “bu şerhe” yer verilerek ortaya konulması; aksi durumda Mahkemelerce ilgilinin öğrenme tarihi olarak gösterdiği tarihin tebliğ tarihi olarak kabul edilmesi gerekmektedir.” Ayrıca, normal tebliğ evrakı bir bilgisayar çıktısı olup YUKK m. 54’ün tüm bentleri maddeler halinde sırayla bu evrakta yer almaktadır. Normal usulde yine bu sınır dışı bentlerinden kişi hakkında verilen kararın nedenine göre otomatikman bilgisayarda doldurulup çıktısı alınmaktadır. Ancak müvekkil hakkında alınan sınır dışı nedeni YUKK d bendi bilgisayarda işaretlenmemiş; tükenmez kalemle karalanmış olup bu karalamanın müvekkile tebliğ işleminden önce mi sonra mı yapıldığı tespit etmek mümkün değildir. Son olarak, müvekkil hakkındaki işlemi anlamış olsaydı bile, ne bu tebliğde ne de binanın herhangi bir yerinde İzmir Barosu Adli yardım birimine veya özel bir avukata ulaşabileceği bir iletişim ve telefon numarası bilgisi bulunmamaktadır. Her ne kadar, tebliğ formunda avukat hakkı ve adli yardımdan yararlanma hakkı yer almakta ise de YUKK m. 53/2’ye göre AYRICA BİLGİLENDİRME yapılmadığı için fiilen kişinin telefon veya iletişim bilgisini bilmediği ve kapalı bir kurumda tutulması sebebiyle de bu bilgiye ulaşamayacağı için avukata ya da İzmir Barosu adli yardım birimine ulaşma imkanı bulunmamaktadır. Bu durum başlı başına açıkça avukat hakkına erişimin engellenmesidir. Ayrıca müvekkilin ifade ettiğine göre; içerideki kişilere kalem ve kağıt verilmemektedir; bu sebeple talebini yazılı olarak Geri Gönderme Merkezin iletme şansı da olmamıştır. Müvekkil ………….. dışındaki diğer dilleri bilmemekte ve edilme kararı ………….. isimli Arapça Yeminli Tercümanı eşliğinde Arapça tercüme edilerek usulüne aykırı tebliğ işlemi tebligat geçerli değildir;usulsüz tebligat karar müvekkilin bildiği ve anladığı dilden tercüme edilmesi kararın içeriği,karar karşı kanuni süre ile başvuru yollarını müvekkile anladığı ve bildiği dilden açıklanması ki Geri Gönderme Merkezi’nde bu işlemler yapılmamıştır. ESASA İLİŞKİN ÖZEL NEDENLER Başvurucu, …… doğumlu Suriye vatandaşıdır. Müvekkil ailesi ile birlikte ……….. ikamet etmektedir. Başvurucunun verdiği bilgilere göre; Suriye’de Halep şehrinin yaşamakta iken ;2015 yılında Suriye de başlayan savaş yüzünden ailesi ile birlikte Türkiye’ye yerleşmişlerdir. Suriye’deki iç savaş nedeniyle can güvenlikleri bulunmayan müvekkil ile ailesi Torbalı ilçesine tarım,inşaat vb. çalışma olanaklarının varlığı ve bu iş kollarında işçi talebinin fazla olması sebebiyle bu ilçede yaşamaya ekonomik geçimini sağlayabilmek,yoksulluk ve savaş korkusu olmadan yaşayabilmek için kimi zaman kötü şartlarda da olsa çalışmak zorunda evin geçimini sağlayan tek kişidir..Müvekkilin hastadır.. 4-Müvekkilin daha önce yaşadığı eski mahallesinde Suriyeli vatandaşlar herhangi bir neden olmaksızın karalanmakta,kötüanılmakta,hasım olarak deSuriyeli olmasından dolayı yaklaşık 1 yıl önce darp edilerek darp edildikten sonra ailesi ile birlikte başka bir mahalleye taşınmak zorunda kalmıştır. 5-Müvekkil darp edildiğini ve yaralanma anını göstermek için gittiği jandarma karakolunda telefonunu görevli memura göstererek mağdur olduğunu kanıtlamaya görevli personel müvekkilin ikinci el olarak satın aldığı telefonunda bulunan suç vasfı bulunmayan bir fotoğraf nedeniyle müvekkil hakkında propaganda suçundan işlem başlatmıştır 6-Müvekkil hakkında açılan ,,,,,,,,,,,,,Sayılı kamu davasında atılı suçun gerçekleşmemiş olması sebebiyle müvekkil beraat etmiştir. Ek-2 7-Müvekkil Türkiye’ye geldikten sonra almış olduğu kimlik belgesinin yenilemek amacıyla 07/11/2019 tarihinde nüfus müdürlüğünde ……………………olması nedeniyle tarafından gözaltına alınmış akabininde İzmir Harmandalı Geri Gönderme Merkezi’ne ekteki kararda da görüleceği üzere müvekkil beraat beraat ettiği yargılama dosyasından ötürü hakkında sınırdışı edilme kararı verilmiş olması hukuka aykırıdır. Müvekkilin Vatandaşı olduğu Suriye Ülkesi Basından da rahatça okuyup bilgi edindiğimiz üzere ; Suriye’de keyfi hapsetme, kötü muamele, işkence ve zorla kaybolma gibi uygulamalar çok yaygın ve sistematik ve bir cezasızlık iklimi içinde gerçekleşiyor. Hükümet tarafından hapse atılanların yaygın işkence, kötü muamele, açlık, darp ve hastalık sonucu ölmeleri de çok görülüyor. Birleşmiş Milletler Bağımsız Uluslararası Suriye Araştırma Komisyonu’nun Eylül ayında yayınladığı bir raporda damgalanma endişesi ve travma gibi nedenlerle cinsel şiddetvakalarının gerçekleşenden az bildildirildiği, buna rağmen erkek ve kadın tutuklulara cinsel şiddet uygulanan bazı vakaların yine de belgelendirilebildiği not ediliyor. Silahlı muhaliflerin sivil hedeflerin kasten bombalanması, insan kaçırma, keyfi hapse atma, infaz ve hukuksuz işgaller gibi ihlallerden sorumlular. Bağımsız gözlemcilerin bu örgütlerin kontrolü altındaki bölgelere erişiminin güç olması nedeniyle, IŞİD ve El-Nusra Cephesi’nin mesul olduğu hak ihlalleriyle ilgi bilgi edinmek zor, ancak her iki grup da hukuksuz saldırılarını kamuoyuna duyurmaktadır. Yine silahlı muhalif gruplar kontroleri altında bulunan bölgelerden hedef ayırımı gözetmeksizin yaptıkları havan topu ve topçu atışlarıyla Halep, Şam, Idlip ve Lazkiye’de yaşayan sivilleri öldürdürmüşlerdir.. Bu saldırılarda aralarında okulların, camilerin ve çarşıların da bulunduğu ve sivil olduğu bilinen hedefler defalarca vurulmuştur. Sivillerin Hedef Alınması, Hedef Ayırımı Gözetmeyen Saldırılar Yangın Bombalarının, Misket Bombalarının ve Kimyasal Silahların Kullanılması İnsani Yardımların Hukuksuz Olarak Engellenmesi Keyfi Hapsetme, Zorla Kaybolma, İşkence ve Gözaltında Ölüm gibi risklerle karşı karşıya kalacaktır . Başvurucuya, YUKK m. 54/1-d bendinden alınan sınır dışı kararı ve 6 aylık idari gözetim kararı 09/01/2019 tarihinde tebliğ edilmekle birlikte kişiye sözlü bir bilgilendirme yapılmamıştır. Başvurucu, Suriye’ye dönemeyeceğini, Suriye’de devam eden savaş ,açlık ,salgın hastalık tehditi altında olduğunu,müvekkilin ailesindeki bireylerin çalışamaması ,anne ve babasının hasta olmaları , kendisinin sınırdışı edilmesi halinde can güvenliğinin olmaması, ailesinin açlığa ve yoksulluğa mahkum edileceğini,babası ve annesinin tedavi edilemeyeceğinden , ayrıca Suriye’deki yaygın şiddet eylemleri nedeniyle orada hayatının risk altında olduğunu ifade etmiştir. Geri gönderme yasağı başlıklı göre;“Bu Kanun kapsamındaki hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez.” Müvekkilin geri gönderilmesi halinde ülkesi Suriye’nin içinde bulunduğu çatışma ve savaş ortamı nedeniyle can güvenliği bulunmamaktadır. Bu kapsamda müvekkil“ülkesine geri gönderilemeyecek” kişilerdendir. 6458 s. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununa göre koruma altındadır. Ayrıca yukarıda da belirtildiği gibi YUKK m. 4 ve Geçici Koruma Yönetmeliğinin 6. Maddesindeki geri göndermeme ilkesi gereğince de müvekkil sınır dışı edilemez. ESASA İLİŞKİN GENEL NEDENLER İltica tarihin her dönem ve coğrafyasında genel kabul görmüş, “geleneksel hukuk” içinde her ülke tarafından uygulanmış, öğretide birinci kuşak haklardan sayılan temel bir insan hakkıdır. 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi İHEB madde 14’te yazılı hukuk alanında ifade edilmiştir. Hemen sonrasında oluşturulan ve ilk BM Sözleşmelerinden olan “Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşme” 1951 yılında Cenevre’de kabul edilmiştir. Türkiye de bu sözleşmenin hazırlayıcısı ve ilk imzacı ülkelerinden olup halen bu Sözleşmenin Yürütme Komitesi EXCOM üyesidir. 1951 Sözleşmesi halen dünyada sığınma arayan kişiler için en temel uluslararası insan hakları hukuku düzenlemesidir. Sözleşmenin özellikle 33. maddesi geleneksel hukukta “non-refoulement” olarak bilinen ve uluslararası korumanın temel taşını oluşturan “geri gönderilmeme” ilkesini içermektedir. 1951 Cenevre Sözleşmesinin 33. Maddesi; “Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade “refouler” etmeyecektir.” Bunun dışında Türkiye’nin de taraf olduğu BM İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşmenin 3. maddesi açık bir şekilde kişinin iade edileceği ülkede işkence ve kötü muameleye uğrama riski varsa bunu taraf ülkeye yasaklamaktadır. Yine, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi AİHS 3. Maddesi kapsamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM’nin oluşturduğu içtihat külliyatı sadece 1951 Sözleşmesinde tanımlanan durumlarda değil, adi suçlardan dolayı dahi ülkesini terk eden kişilere duruma göre sığındığı ülkeden sınır dışı edilmeme konusunda bir koruma sağlamaktadır. Bu sözleşmeler iç hukukumuz bir parçası olup 1982 Anayasası madde 90/son Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin hukuk sistemimiz ve hiyerarşisi içindeki yerini net olarak ifade etmektedir. YUKK madde 4 “Bu Kanun kapsamındaki hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez” şeklindeki düzenleme ile 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesinin 33. maddesinde düzenlenen non-refoulement ilkesini iç hukuk düzenlememize taşımış ve önemli bir insan hakları koruması sağlamıştır. Türkiye’nin de taraf olduğu 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşme 1/A-2 maddesi uyarınca “ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahsa uygulanacaktır.” Ayrıca kişinin haklı nedenlerle korktuğu zulmün sözleşme kapsamında değerlendirilmesi için devletten gelmesine de gerek yoktur, müvekkilin olayında olduğu gibi bir diğer aşiretin zulmünden kaçan müvekkil de sözleşme kapsamındadır. Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, bir kimsenin belli bir sosyal gruba mensubiyeti’ sebebiyle kötü muameleye maruz kalacağı ve hatta can güvenliğinin olmadığı, yaşam hakkına ağır ve ciddi tehditlerin bulunduğu bir ortama gönderilmesi kabul edilemez. Ayrıca, Suriye’de savaş 7. Yılına girmiş ve haberlerden de rahatça görüleceği üzere halen devam etmekte hatta şiddetlenmektedir. Ülkesine geri gönderildiği takdirde hem kan davası aşiretin zulmü hem yaygın şiddet ortamıyla karşılaşacak olan müvekkilin korkusu haklı bir sebebe dayanmaktadır. Bu sebeple işbu davayı açma zarureti hasıl olmuştur. DELİLLER İzmir İl Göç İdaresi’nde bulunan müvekkil dosyalarındaki her türlü bilgi ve belge, …………………..Sayılı dosyasının kararı,raporlar ve her türlü sair delil. HUKUKİ NEDENLER 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşme, Anayasası, 6458 s. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu,7201 s. Tebligat Kanunu, 28184 s. Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik, 2577 s. İdari Yargılama Usul Kanunu, 6100 s. Hukuk Muhakelemeri Kanunu. SONUÇ ve TALEP Yukarıda açıklanan nedenler ve re’sen tespit edilecek nedenlerle; kanunlara, usule, uluslararası sözleşmelere ve hakkaniyete aykırı olarak İzmir Valiliğince müvekkil hakkında alınan sınır dışı kararının İPTALİNE, Adli yardım talebimizin kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini saygıyla vekaleten arz ve talep ederiz. Davacı Vekili sınır-dışı-edilme-kararına-itiraz-dilekçesi Sınır Dışı Kararına İtiraz Dilekçesi -2- İL GÖÇ İDARESİ MÜDÜRLÜĞÜ’NE HAKKINDA SINIR DIŞI KARARI VERİLEN VEKİLLERİ Müdürlüğünüz tarafından müvekkilim hakkında sınır dışı kararı öğrenilmiş olup, ancak soruşturma dosyasına bakıldığında bu zamana kadar herhangi bir suça karışmadığı görülecektir. Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğünde ifadesi alındığında ise sanık olarak değil, mağdur konumunda ifade vermiştir. Belirtilen suçlama ile bir alakası olmadığı gibi Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü’nden alınan raporda da herhangi bir bulaşıcı vb. rahatsızlığı çıkmadığı görülecektir. Müvekkilimin ailesi ve çocukları ile birlikte Şanlıurfa İlinde aynı evde ikametgah etmektedirler. Müvekkilim ve ailesi savaştan kaçıp, Şanlıurfa İline yerleşmiş ve yaşamaktadırlar. Eğer müvekkilim sınır dışı edildiği taktirde aile parçalanacaktır. Bulundukları yerde savaş devam etmekte olup, birbirleri ile haber alamayacaklardır. Kaldı ki müvekkilimin ailesinden yahut akrabalarından kimse Suriye’de kalmamıştır. Bu nedenle müvekkilimin orada hayatını devam ettirecek herhangi bir şekilde maddi dayanağı bulunmamaktadır. Güvendiği ülkenin kendisine yönelik bu tutum geriye dönülmez zararlar oluşturacaktır. Müvekkilim sınırdışı edilmesinde gerekçe olarak; “Kamu düzeni veya kamu güvenliğini ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar” gösterse de, bu soyut bir gerekçe olup, müvekkilim MAĞDUR konumunda olup, MAĞDUR ŞEKİLDE İFADE VERMİŞTİR. BU NEDENLE SOMUT BİR EYLEMİ DAHİ BULUNMAMAKTADIR. Yabancılar ve Uluslar arası Koruma Kanunu’nun a bendinde; “Sınır dışı edileceği ülkede ölüm cezasına, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacağı konusunda ciddi emare bulunanlar” denilerek sınır dışı kararı alınamayacak yabancıları belirtmiştir. Müvekkilim bu bentteki şartları sağlamakta olduğundan bu nedenle sınır dışı kararının iptali gerekmektedir. Müvekkil ayrıca Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu maddesinde “….Bu kanun kapsamındaki hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini tabiiyeti, belli toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının ve hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez….” Müvekkilimin, Suriye’ye zorla gönderilmesi halinde bu durumun, yukarıda açıklanan nedenler ile; Türkiye’nin de taraf olduğu Cenevre Sözleşmesinin 33. Maddesinde tanımlanan “zulüm tehlikesi altında olduğu yere geri göndermeme non-rafoulment”ilkesinin ve Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşmenin 3. Maddesinin ihlali sonucunu doğuracağından sınır dışı kararının iptali gerekmektedir. Kaldı ki;6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca hakkında sınır dışı etme kararı alınacak yabancılar kategorisinde dahi değildir. Yukarıda açıkladığımız nedenlerle müvekkilimin hakkında verilen sınırdışı kararının iptal edilmesini saygılarımızla talep ederiz. tarih EK 1- Yerleşim Yeri Adresi 2-Aile Defteri Saygılarımla, Sınır Dışı Kararına İtiraz Dilekçesi -3- Sınır dışı kararına itiraz neticesinde olumlu sonuç aldığımız bir dilekçe ise şu şekildedir İçerik üyelere özeldir, görmek için giriş Dışı Kararına İtiraz Dilekçesi -4- İçerik üyelere özeldir, görmek için giriş 2. SULH CEZA HAKİMLİĞİ’NE İDARİ GÖZETİM KARARINA İTİRAZ EDEN VEKİLİ KONU İstanbul Valiliği tarafından Türkiye’de ikameti bulunan müvekkil hakkında alınan idari gözetim ve sınır dışı kararına itiraz ve müvekkilin serbest bırakılması taleplerimizden ibarettir. AÇIKLAMALAR 1 Müvekkil 23 yaşında Türkmen vatandaşıdır. Ülkemize kanuni olarak giriş yapmış, herhangi bir vize giriş kuralarını ihlal etmemiştir ve yaklaşık olarak 5 yıldır İstanbul’da kanuni olarak Türkiye Cumhuriyeti ikamet belgesi ile yaşamaktadır. 2 Müvekkil hakkında hazırlanan dosyada ikamet izni uzatmayan yabancı ve adli işlem sebebiyle idari gözetim ve sınır dışı kararı verilmiştir. Ancak müvekkilin ikamet süresi ………….. kayıt numarası ile ikametini uzatmak için aldığı randevu evrakı mevcuttur EK1. Sayın hakimliğe ek olarak sunmaktayız. Yani müvekkil süresini kaçırmamış ikamet uzatma talebinde bulunmuştur hatta randevu tarihi mevcuttur. 3 Müvekkil suça konu olan motosikleti X tarihinde X yol kenarında satılık yazısını görünce 1500 TL’ye satın almıştır. X tarihinde polis çevirmesinde müvekkilin plakasını bilmediği motorla çevirmişlerdir. Motorun çalıntı olduğu söylenip polisler tarafından müvekkili yakalamışlardır. Ancak Müşteki X Polis Merkezine şikayette bulunduğu tarihte yani X tarihinde müvekkilim X’ta öğrenci idi. Bu sebeple X’da hırsızlık yapma ihtimali yoktur. EK2, Öğrenci Belgesi 4 Müvekkil Türkiye’de bulunduğu sırada herhangi bir suça karışmamış ve sabıkası bulunmamaktadır. 5 Müvekkil ifadesinde de belirttiği gibi söz konusu motoru iş yerinde ihtiyacı olduğundan ve kesinlikle suç kastı bulunmadan ayrıca eşkâlini de ifadesinde belirttiği kişiden para karşılığı satın almıştır. 6 Müvekkil motoru satın aldıktan hemen sonra ruhsatı istemiş ancak satın aldığı şahıs türlü bahaneler ile müvekkili oyalamış ve belli bir müddet sonrada telefonu kapamış ve müvekkil bir daha kendisine ulaşamamıştır. 7 Müvekkil söz konusu motosikleti satın aldıktan sonra yaklaşık 1,5 yıl kullanmıştır. Bu motosikletin çalıntı olduğu bilse idi, aynı plaka ile bu kadar rahat bir şekilde İstanbul en kalabalık, işlek ve sürekli bir şekilde polis kontrolü olan Fatih semtinde kullanmazdı, bu apaçık hayatın olağan akışına ters bir durumdur. 8 Ayrıca önemle belirtmek isteriz ki; müvekkilin isnat edilen suçu işlemeye ihtiyacı bulunmamaktadır. Zira kendisine ait bir restoranı ve bu restorana ait vergi açılışı vardır. EK 3, iş bu restorana ait vergi levhası ve birkaç fatura ek olarak sunulmuştur. Yani müvekkil vergi mükellefidir. Maddi olarak da durumu iyidir. 9 Müvekkilimin çalışma izni bulunmaktadır. Sayın mahkemenize EK 3’te sunmaktayız. 10 Müvekkilin açıklanan tüm bu nedenlerle ülkesine geri gönderilmesi halinde hem aile bütünlüğü bozulacak hem de telafisi giderilmeyen zararlar doğacaktır. Şöyle ki; sınır dışı edilirse uzun bir süre Türkiye’ye gelemeyecektir ve bu sebeple iş hayatı ve ödemeleri aksayacaktır. İlgili kanun maddelerine değinecek olursak ; Sınır dışı etme kararı alınacaklar MADDE 54 – 1 Aşağıda sayılan yabancılar hakkında sınır dışı etme kararı alınır a5237 sayılı Kanunun 59 uncu maddesi kapsamında sınır dışı edilmesi gerektiği değerlendirilenler b Terör örgütü yöneticisi, üyesi, destekleyicisi veya çıkar amaçlı suç örgütü yöneticisi, üyesi veya destekleyicisi olanlar c Türkiye’ye giriş, vize ve ikamet izinleri için yapılan işlemlerde gerçek dışı bilgi ve sahte belge kullananlar ç Türkiye’de bulunduğu süre zarfında geçimini meşru olmayan yollardan sağlayanlar d Kamu düzeni veya kamu güvenliği ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar e Vize veya vize muafiyeti süresini on günden fazla aşanlar veya vizesi iptal edilenler f İkamet izinleri iptal edilenler g İkamet izni bulunup da süresinin sona ermesinden itibaren kabul edilebilir gerekçesi olmadan ikamet izni süresini on günden fazla ihlal edenler ğ Çalışma izni olmadan çalıştığı tespit edilenler h Türkiye’ye yasal giriş veya Türkiye’den yasal çıkış hükümlerini ihlal edenler ı Hakkında Türkiye’ye giriş yasağı bulunmasına rağmen Türkiye’ye geldiği tespit edilenler i Uluslararası koruma başvurusu reddedilen, uluslararası korumadan hariçte tutulan, başvurusu kabul edilemez olarak değerlendirilen, başvurusunu geri çeken, başvurusu geri çekilmiş sayılan, uluslararası koruma statüleri sona eren veya iptal edilenlerden haklarında verilen son karardan sonra bu Kanunun diğer hükümlerine göre Türkiye’de kalma hakkı bulunmayanlar j İkamet izni uzatma başvuruları reddedilenlerden, on gün içinde Türkiye’den çıkış yapmayanlar 2 Başvuru sahibi veya uluslararası koruma statüsü sahibi kişiler hakkında, sadece ülke güvenliği için tehlike oluşturduklarına dair ciddi emareler bulunduğunda veya kamu düzeni açısından tehlike oluşturan bir suçtan kesin hüküm giymeleri durumunda sınır dışı etme kararı alınabilir. Sınır dışı etme kararı alınmayacaklar MADDE 55 – 1 54 üncü madde kapsamında olsalar dahi, aşağıdaki yabancılar hakkında sınır dışı etme kararı alınmaz a Sınır dışı edileceği ülkede ölüm cezasına, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacağı konusunda ciddi emare bulunanlar b Ciddi sağlık sorunları, yaş ve hamilelik durumu nedeniyle seyahat etmesi riskli görülenler c Hayati tehlike arz eden hastalıkları için tedavisi devam etmekte iken sınır dışı edileceği ülkede tedavi imkânı bulunmayanlar ç Mağdur destek sürecinden yararlanmakta olan insan ticareti mağdurları d Tedavileri tamamlanıncaya kadar, psikolojik, fiziksel veya cinsel şiddet mağdurları 2 Birinci fıkra kapsamındaki değerlendirmeler, herkes için ayrı yapılır. Bu kişilerden, belli bir adreste ikamet etmeleri, istenilen şekil ve sürelerde bildirimde bulunmaları istenebilir. Türkiye’yi terke davet MADDE 56 – 1 Sınır dışı etme kararı alınanlara, sınır dışı etme kararında belirtilmek kaydıyla, Türkiye’yi terk edebilmeleri için on beş günden az olmamak üzere otuz güne kadar süre tanınır. Ancak, kaçma ve kaybolma riski bulunanlara, yasal giriş veya yasal çıkış kurallarını ihlal edenlere, sahte belge kullananlara, asılsız belgelerle ikamet izni almaya çalışanlara veya aldığı tespit edilenlere, kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlara bu süre tanınmaz. 2 Türkiye’den çıkış için süre tanınan kişilere, Çıkış İzin Belgesi verilir. Bu belge hiçbir harca tabi değildir. Vize ve ikamet harçları ile bunların cezalarına ilişkin yükümlülükler saklıdır. Sınır dışı etmek üzere idari gözetim ve süresi MADDE 57 – 1 54 üncü madde kapsamındaki yabancılar, kolluk tarafından yakalanmaları hâlinde, haklarında karar verilmek üzere derhâl valiliğe bildirilir. Bu kişilerden, sınır dışı etme kararı alınması gerektiği değerlendirilenler hakkında, sınır dışı etme kararı valilik tarafından alınır. Değerlendirme ve karar süresi kırk sekiz saati geçemez. 2 Hakkında sınır dışı etme kararı alınanlardan; kaçma ve kaybolma riski bulunan, Türkiye’ye giriş veya çıkış kurallarını ihlal eden, sahte ya da asılsız belge kullanan, kabul edilebilir bir mazereti olmaksızın Türkiye’den çıkmaları için tanınan sürede çıkmayan, kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar hakkında valilik tarafından idari gözetim kararı alınır. Hakkında idari gözetim kararı alınan yabancılar, yakalamayı yapan kolluk birimince geri gönderme merkezlerine kırk sekiz saat içinde götürülür. İdari gözetim tedbiri de tıpkı tutuklama ve gözaltı kararı gibi kişi hürriyetini ortadan kaldıran bir haldir. Bu denli kişi hürriyetine ciddi kısıtlama getiren tedbirlere başvurulurken orantılılık, ölçülülük ve zorunluluk unsurlarının dikkate alınması gerekir. AY m. 13 bu esası “ temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” demek suretiyle anayasal düzenleme altına alınmıştır. SONUÇ ve İSTEM Yukarıda belirttiğimiz ve sayın hakimliğinizin re’sen takdir edeceği sebeplerle İstanbul Valiliğinin usul ve yasaya aykırı olarak verdiği idari gözetim kararının iptali ve müvekkilin bir an önce bulunduğu X Yabancılar Şube Müdürlüğü X Yerleşkesi’nden salıverilmesini talep ederiz. tarih EK 1 ………….kayıt numarası ile ikametini uzatmak için aldığı randevu evrakı 2 Öğrenci Belgesi 3 İş bu restorana ait vergi levhası ve birkaç fatura ek 4 Müvekkilin çalışma izin formu 5 Avukat Yetkilendirme Belgesi İTİRAZ EDEN VEKİLİ Av. Sınır Dışı Kararına İtiraz Dilekçesi -5- Bir diğer sınır dışı kararına itiraz ve netice alınan dilekçe örneği aşağıdaki gibidir ADANA NÖBETÇİ SULH CEZA HAKİMLİĞİNE İTİRAZ EDEN VEKİLİ İTİRAZ KONUSU İDARİ YAPTIRIM 6458 Sayılı yasanın 5. Maddesine istinaden 102. Maddesine muhalefet nedeniyle tatbik edilen idari para cezası KONU X tarih ve bila sayılı İdari Yaptırım Karar Tutanağı ile düzenlenen idari para cezasının iptal edilmesine ilişkin itiraz dilekçemizdir. AÇIKLAMALAR Sahil Güvenlik Komutanlığı Seferihisar SAGET-30 Komutanlığı personeli tarafından 16/05/2020 tarih ve bila sayılı İdari Yaptırım Karar Tutanağı ile müvekkilime hükmedilen haksız ve usule aykırı idari para cezasının tarafımızca kabulü mümkün değildir. İşbu idari para cezasının aşağıda ayrıntılı şekilde açıklayacağımız nedenlerden dolayı iptal edilmesini talep ederiz. USULE İLİŞKİN İTİRAZLARIMIZ ; Müvekkil aslen Afganistan vatandaşı olup , Gaznide kamu personeli olarak eşi ve 5 çocuğuyla birlikte yaşamaktayken , Hükümet karşıtı unsurların özellikle sivil kamu çalışanlarını, devlet dairelerini, kamu kuruluşlarının bölgesel merkezlerini ve diğer sivil yapılarını hedef alarak düzenlediği saldırılar ; tehditler ve kaçırmalar sebebiyle korkarak ülkesini terk etmek zorunda kalmış ; bu sebeple eşi , çocukları ve anne babası ile birlikte önce Pakistana yerleşmişler ; ancak okul çağında bulunan çocuklarının Pakistan’da eğitimlerine devam edememesi sebebiyle Pakistandan da ayrılarak 7 ay kadar önce İran-Ağrı-İstanbul-İzmir istikametinden kaçak yollarlaülkemiz sınırlarına girmiş ; İzmirde 6 ay kadar kalmasına müteakipkaçakçılık yapan kişilerle 350 Dolar karşılığı Yunanistana gitmek için anlaşmış , 16/05/2020 Tarihinde kaçakçılar tarafından Basmaneden alınmış , Demirci Koyuna getirilmişlerdir. Burada bota bindirilmelerine müteakip Yunanistan karasularına geçerken botun fark edilmesi üzerine Seferihisar Sahil Güvenlik ve Emniyet Timleri ekibi tarafından yakalanmış ve bunun neticesinde deilgililer tarafından müvekkil hakkında tutanak tutulmuş, idari para cezası tahakkuk ettirilmiş ve aynı tarihte kendisine bu para cezası tebliğ edilmişse de yapılan tebligat usulsüzdür. Şöyle ki; 6458 Sayılı yasanın 100. Maddesinin göndermede bulunduğu 7201 Sayılı Tebligat Kanunun ’ usulüne aykırı tebliğin hükmü ’ başlıklı 32. Maddesinde “Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur” kuralına yer vermiştir. 6458 sayılı yasa doğrultusunda alınan her türden kararların tebliği bakımından yaptırıma ilişkin işlemlerin yazılı tebliğinin yeterli görülmediği , niteliği bakımından ülkemizde bulunan bir yabancıya yönelik yaptırım kararının aynı zamanda sonuçları , itiraz usulleri ve süreleri bakımından bilgilendirilmesi zorunluluğu getirildiği görülmektedir. Bu durumda ülkemizde bulunan bir yabancıya yönelik alınan her türlü yaptırım kararınınkendi dilinde olsa dahi yazılı olarak tebliğ edilmesinin hak düşürücü nitelikteki yargısal başvuru yolu süresinin başlaması için yeterli görülmediği , yabancının anladığı bir dilde yaptırım kararının sonuçları itiraz usulleri ve süreleri bakımından bilgilendirilmesi , bu gerekliliğin idarece karşılandığının da tebliğe ilişkin belgelerde bu şerheyer verilerek ortaya konulması ; aksi durumda Mahkemelerce ilgilinin öğrenme tarihi olarak gösterdiği tarihin tebliğ tarihi olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Somut olayda ; müvekkile idari yaptırım karar tutanağı 16/05/2020 Tarihinde kendi dilinde tebliğ edilmediği gibi , bilgilendirme yapılmaksızın imzalatılmıştır. Tarafımca dosyada bulunanmatbu idari para cezası karar tutanağı belgesinde idari para cezası tatbik edildiği , kararın sonuçlarına , başvuru yollarına ve sürelere ilişkin bilgilerin yer almadığı gibi bu matbu formun Türkçe hazırlandığı ve Ana dili Farsça olan müvekkilime kendi anladığın dilde yazılı olarak tebligat yapılmadığı, kendi anladığı dilde tebligat ve bilgilendirme yapıldığına dair şerhin de bulunmadığı , bir nüshasının kendisine teslim edilmediğini , tebligatın bir tercüman aracılığıyla yapılmadığı, tercümanın bu yönde açıklamaları ve imzasının alınmadığı sadece 2 tane SG Komutanlığı personeli ile müvekkilimin imzasının bulunduğu tespit edilmiş olup , Müvekille telefonda yapmış olduğum görüşme sırasında sorduğumda herhangi bir bilgisinin bulunmadığını , yakalandıkları esnada bir takım evraklar imzalatıldığını ancak para cezası olduğuna ilişkin bilgilendirme yapılmadığını iletmiştir. İşbu sebeple müvekkile yapılan tebligat usulsüz olup hükmü yoktur. İdari para cezası karar tutanağını usulüne uygun tebligat yapmayarak hizmet kusuru işlediği ve usulüne aykırı tebliğde bulunduğu ortadadır. İdari para cezası, cezanın muhatabı olan kişiye gönderildiğinde bu cezaya itiraz süresinin ve itiraz merciinin gösterilmesi gerekir. Fakat müvekkile usulsüz bir şekildetebliğ edildiği, itiraz süresi ve itiraz edilecek merciin gösterilmediği görülmektedir. Devletin idari kurumları tarafından düzenlenen idari yaptırım kararlarında, idari yaptırım kararına karşı hangi mahkemeye gidileceği veya varsa itiraz edilecek başka idari makam, bu idari idari makamın ve başvuru sürelerinin gösterilmesi hukuki bir gerekliliktir, bu gereklilik ise ilgili makamların takdirinde olmayıp, en üst hukuki norm olan Anayasanın bağlayıcılığının zorunlu bir sonucudur. İdari yaptırım kararlarını tutanak tanzimi suretiyle uygulayan idarelerce düzenlenecek tutanaklarda, idari yaptırım kararlarında bulunması gereken tüm bilgilere yer verilmesi,tutanakların güvenliği konusunda gerekli özenin gösterilmesi icap etmektedir. ” şeklinde yer alan düzenlemelerle idari para cezalarına ilişkin idari yaptırım kararlarında bulunması gereken hususlar tek tek sayma suretiyle belirlenmiştir. Bu bilgileri ve kayıtları ihtiva etmeyen idari yaptırım kararlarının hukuken geçerli olmadığı kabul edilecektir. Aksinin kabulü ise hak arama özgürlüğü ve hukuki güvenlik ilkesine açıkça aykırılık oluşturacaktır. ESASA İLİŞKİN İTİRAZLARIMIZ; Müvekkil hakkında 16/05/2020 Tarihindesınır dışı edilmek üzere Harmandalı Geri Gönderme merkezine getirilmiş , 17/05/2020 Tarihinde sınır dışı etme kararı ve aynı tarihte İdari gözetim kararı alınmıştır. Ancak 04/06/2020 Tarihinde müvekkil hakkında verilen idari gözetim kararı sonlandırılmış , müvekkil ailesi ile birlikte sınırdışı kararı öncesinde 07/10/2019 Tarihindekendiliğinden Uluslararası koruma başvurusu talebinde bulunmuş olup , 05/06/2020 Tarihinde de kendisine UA Koruma başvuru belgesi verilmiştir. EK Şuanda ailesiyle birlikte İzmir’de yaşamaktadırlar. 6458 Sayılı yasanın65 nci maddesinin 4 ncü fıkrasında ; ’ 4 Makul bir süre içinde valiliklere kendiliğinden uluslararası koruma başvurusunda bulunanlar hakkında; yasa dışı giriş veya kalışlarının nedenlerini açıklamak kaydıyla, Türkiye’ye yasal giriş şartlarını ihlal etmek veya Türkiye’de yasal olarak bulunmamaktan dolayı cezai işlem uygulanmaz. Ancak valilikler tarafından yapılan değerlendirmede yasa dışı giriş veya kalışlarını geçerli nedenlere dayandıramayanlara cezai işlem uygulanır.’’ Denmektedir. Afganistan’da kamu bünyesinde çalışan görevliler, güvenlik eksikliği nedeniyle yerel sakinlerin Taliban’ın etkin kontrolü altında olduğunu belirttiği topluluklar içinde genellikle barınamamaktadır. Hedef gözeterek öldürme, kaçırılma olayları ve tehditler kamu görevlileri arasında korku ortamının oluşmasına ve görevlilerin bu bölgelerdeki kadrolara yerleşip çalışmaktan kaçınmalarına neden olmaktadır. Devlet görevlilerini işlerinden ayrılmaya zorlamak amacıyla devlet görevlilerinin aile üyelerinin HKU’lar tarafından tehdit edilip kaçırıldığı bildirilmektedir. Müvekkilin kendisi de hükümet karşıtı unsurlar tarafındanailesiyle tehdit edilmiş ; işbu sebeple haklı nedenlerle korkarak ülkesini terk etmek zorunda kalmış , işbu sebeple ülkemize sığınmış ve Uluslararası koruma başvurusu talebinde bulunmuştur. Bu kapsamnda UA koruma başvuru talebinin kabul edildiği kendisine 04/06/2020 Tarihinde tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla yasal giriş şartlarını ihlal etme sebebinin haklı bir sebebe dayandığını ispat etmiş bulunmaktadır. İşbu sebeple 6458 sayılı yasanın 65/4 ncü maddesi gereği tanzim edilen idari para cezası tutanağının iptal edilmesi gerekmektedir. SONUÇ VE İSTEM Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle ve Sayın Hakimliğinizce re’sen dikkate alınacak hususlara binaen, usule ve esasa ilişkin her türlü talep ve dava hakkımız saklı kalmak kaydıyla, tüm açıklanan nedenlerden dolayı itirazlarımızın KABULÜ İLE,Sahil Güvenlik Komutanlığı Seferihisar SAGET-30 Komutanlığı personeli tarafından 16/05/2020 tarih ve bila sayılı İdari Yaptırım Karar Tutanağı ile idari para cezasının İPTALİNE, ücreti vekaletin ve masrafların karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesinitalep ederiz. İDARİ PARA CEZASINA İTİRAZ EDEN VEKİLİ EK-1 Müvekkilin UA Koruma Başvuru Belgesi Nüshası EK-2 İzmir Barosu Adli Yardım Bürosu Görevlendirme Yazısı Sınır dışı kararının iptali dava dilekçesi Yürütmenin Durdurulması Taleplidir. ADANA … NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE DAVACI VEKİLİ Adana İncekaş Hukuk ve Avukatlık Bürosu DAVALI … Valiliği İl Göç İdaresi Genel Müdürlüğü TEBLİĞ TARİHİ DAVANIN KONUSU … Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü’nün ………………Tarih ve ………………………………..Sayılı Sınır Dışı Etme İşleminin İptaline kararı verilmesi ve Dava Konusu İşlemin Uygulanması Halinde Telafisi Güç ve İmkansız Zararlar Doğacağından Yürütmenin Durdurulması İstemidir. OLAYIN ÖZETİ Müvekkil …….uyrukludur. Ülkesindeki savaş ve terör olaylarından dolayı Türkiye’ye gelmiştir ve Türkiye’de oturma izni vardır. Müvekkilin Türkiye’de evi,arabası,düzenli yaptığı bir işi ve düzenli kullanmış olduğu banka hesabı Irak’ta olan abisi,Deaş Terör Örgütü tarafından şehit hakkında açılmış bulunan soruşturma dosyasındaki çelişki, müvekkilin abisi Deaş Terör Örgütü tarafından ………’ta şehit düşmüş olmasına rağmen dosyada müvekkilin terör örgütüyle bağlantısı olduğu iddia edilmiştir. Müvekkil … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ……… sayılı soruşturma dosyası kapsamında savcılık tarafından serbest bırakılmasına karar verilmiş, adli işlemleri tamamlandıktan sonra …… Geri Gönderme Merkezine teslim edilmiştir. Müvekkil hakkında ……tarihinde 6458 sayılı Kanunun d ve k bentleri “Kamu düzeni veya kamu güvenliğini ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar”,”Uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından tanımlanan terör örgütleriyle ilişkili olduğu değerlendirilenler”hükmü kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve müvekkil hakkında sınır dışı etme kararı verilmiştir. Müvekkil ………Geri Gönderme Merkezine teslim edilmiş ve …………tarihinde İdari Gözetim Kararı Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğünce alınan sınırdışı etme ve idari gözetim kararı müvekkile bilgi verilmeden alınmıştır. Aynı tarihte müvekkilin Valilik tarafından ikamet izni de iptal edilmiştir. Müvekkil kendisi hakkında verilen idari gözetim kararı ve sınır dışı etme kararından haberdar dahi değildir. Danıştay’ın vermiş olduğu emsal birçok dosyada kişiye bilgi verilmeden imzalatılsa bile tebliğ yapılamayacağı kabul edilmiştir. … Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğünce alınan kararda,müvekkilin 6458 sayılı kanunun 4üncü ve 55inci maddeleri kapsamında olmadığı şeklinde karar verilmiştir. Oysa ki müvekkilimin …………. gönderildiğinde hayati tehlikesi vardır çünkü kendi abisi terör örgütü tarafından şehit edilmiştir. Müvekkilin sınırdışı edildiğinde nereye gönderileceği bilinmemektedir. Bu şekilde sınırdışı edildikten sonra evine hiç dönemeyen ………………uyruklu yabancılar vardır. Müvekkil döndüğü ülkede ölüm cezasına, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalabilir ve bunun garantisi yoktur. Sınır dışı edilme işleminin tesisinde hukuka aykırı uygulamalarla beraber çatışmalar ve devlet güvenlik güçlerinin vatandaşlara karşı orantısız güç kullandığı , işkence vakalarının yaşandığı ,genel olarak ülkede insan haklarını ihlal eden uygulamalar yapıldığını , sınır dışı işlemi ile beraber müvekkilin yaşam ve vücut bütünlüğü yönünden geri dönülemez ihlaller nedenle yasal süresi içerisinde sınırdışı kararının iptalini talep etme gerekliliği hasıl olmuştur. AÇIKLAMALAR Usul Yönünden 1-Müvekkilime sınır dışı kararı ile karar tutanağı tarihinde hiçbir açıklama yapılmadan, bilgisi olmadan imzalatılmıştır. Ancak müvekkilim yapılan tebligatın yükümlülüklerini anlaması mümkün değildir. Keza tebliğ usulsüz olarak yapılmış; müvekkile tebliğin hukuki sonuçları ve yükümlülükleri anlatılmaksızın imzalatılmıştır. 2-Usul hukukunda, aşırı şekilcilik yasağı kapsamında AİHM’nin vermiş olduğu no37576/05, 08/01 2013,29, Paragraf kararında “Usul kurallarını yorumlamanın ve uygulamanın öncelikle ulusal makamlara ait olduğu doğru olsa da bu kuralların uygulanmasında taraflardan birinin zararına aşırı şekilcilik, AİHS’nin 6/1. Maddesine aykırı olabilir.” denilmektedir. Bu nedenle esas yönünden inceleme yapılmaması geriye dönülmez zararlara sebep olacağı gibi müvekkilimin ülkesine dönmesi durumunda hayatını kaybetmesiyle dahi sonuçlanabilecektir. 3-Müvekkilim, ülkesinde savaş ve terörden kaçmış, Türkiye’ye gelmiştir. Güvendiği ülkenin kendisine yönelik bu tutum geriye dönülmez zararlar oluşturacaktır. Esasa İlişkin 1-…………..tarihli tutanakta İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının sayılı soruşturma dosyası kapsamında”güvenilir kaynaklardan edinilen bilgiye göre müvekkilin yılında …….. DEAŞ terör örgütü içerisinde bir dönem faaliyet gösterdiği” iddia edilmiş ancak bu iddia tamamen SOYUT bir iddiadan ibarettir. Dosya incelendiğinde görüleceği üzere ……..isimli hesabı kullanan kişiler diğer şahıslardır. Müvekkilimin dahil edildiği dosyayla uzaktan yakından ilgisi olmadığı ortadadır. Zaten müvekkilin telefonları incelendiğinde iki telefonu da temiz çıkacaktır. Müvekkilim hayatı boyunca ………..hesabı kullanmamış kaldı ki dosyaya nasıl dahil edildiği konusunda şaşkınlık içerisindedir. ………………tarihli yazıda bahsedilen ”güvenilir kaynaklar” tarafından dosyaya sunulan fotoğraf içerisinde sadece şahıs müvekkildir, diğer resimdekilerin müvekkil ile alakası bulunmamaktadır. Bu resim de müvekkilin sosyal medya hesabında zaten mevcut olan bir resimdir. Müvekkilin terör örgütleriyle bağlantısı olduğu iddiası tamamen soyut bir iddiadan ibaret olup dosyada somut hiçbir delil yoktur,üstelik dosyadaki diğer adı geçen şahısları da müvekkil tanımamaktadır. Müvekkilim MAĞDUR konumundadır. Müvekkil dosyada isminin neden geçtiğine dahi anlam verememektedir. Ayrıca tam olarak sınır dışı edildiğine dair herhangi bir bilgisi dahi yoktur. Hiçbir suçu olmayan müvekkilin sınır dışı edilmesi yönünde verilen kararın iptalini talep ediyoruz. 2-Müvekkil ….yılında …………..bölgesinde yaşamış ve araba alım-satım işleriyle uğraşmıştır. Sonradan Terör Örgütü bölgeye gelince,müvekkil ve ailesi ………bölgesine kaçmışlardır. Müvekkil o dönem bölgede düzgün bir şekilde ticaret yapan iş adamıdır. Müvekkilimin ailesi de o dönem işi gücü olan ticaret yapan ve terör örgütüne karşı olan insanlardır. Ayrıca müvekkilin abisi aynı yıl Terör Örgütü tarafından …… şehit düşmüştür. Müvekkilin Terör Örgütüyle bağlantısının olması mümkün değildir; zaten kendi abisi bahsi geçen terör örgütü tarafından şehit çelişkili bir durumda müvekkilin terör örgütüyle bağlantısının olduğu akla ve mantığa aykırı bir abisinin teröristler tarafından şehit edildiğine ilişkin ÖLÜM BELGESİNİ de eklemiş bulunmaktayız. 3-İdare,“Kamu düzeni veya kamu güvenliğini ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar” gerekçe olarak gösterse de, bu soyut bir gerekçe olup, müvekkilin buna yönelik her türlü şüpheden uzak somut bir eylemi bulunmamaktadır. Müvekkilim hakkında ne dosyada somut bir delil yer almaktadır ne de müvekkilimin terör örgütüyle Ek’te eklemiş olduğumuz evraklardan anlaşılacağı üzere böyle bir bağlantısının olması mümkün gözükmemektedir. Müvekkil kamu sağlığı için tehdit oluşturmamaktadır. Müvekkil, kamu sağlığını tehlikeye atacak herhangi bir tıbbi durum içerisinde değildir. Nitekim, müvekkilin dosyasında bulunan …….tarihli Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve …..tarihli Bayrampaşa Devlet Hastanesi’nin Adli Muayene raporunda böyle bir riske yönelik tespit bulunmamaktadır. Müvekkilin sağlıklı olduğuna dair raporun mevcudiyetine karşılık, kişinin kamu sağlığına ilişkin risk doğuracağını gösterir bir rapor veya emare bulunmamaktadır. Müvekkil hakkındaki sınır dışı etme kararının iptali gerekmektedir. 4-Müvekkil Türkiye’de sabit ikametgah sahibi olan,kaçma ve kaybolma şüphesi bulunmayan bir şahıstır. Türkiye’de gayrimenkul/emlak işleriyle uğraşmakta olup çevresi tarafından sevip sayılan biridir ve kendi üzerine evi, arabası ve kullanmakta olduğu ……………ait banka hesabı vardır. Müvekkil Türkiye’ye de yasal yollardan giriş yapmıştır. Yaşamını Türkiye Cumhuriyetinde sürdüreceği inancıyla hareket eden müvekkilin tüm yatırımları işiyle uğraşan müvekkil ülkemize çok sayıda yabancı yatırımcı getirmiştir. Müvekkilin, Türkiye’ye geldiği günden bu güne kadar kanunlara aykırı en ufak bir hareketi olmadığı gibi, ülkemizi kendi ülkesi gibi kabullenmiş ve alın teriyle çalışarak kendi düzenini kurmuştur. Müvekkilin …. ve ……… sabıka kaydı yoktur. Buna rağmen, “kamu düzeni ve kamu güvenliği açısından tehdit oluşturmak” ve ”uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından tanımlanan terör örgütleriyle ilişkili olduğu değerlendirilenler” şeklindeki, oldukça muallak ve geniş anlamda yorumlanabilecek kanun maddeleri gerekçe gösterilerek, soyut iddialarla dolu oluşturulan bir dosya nedeniyle, davalı kurum tarafından sınır dışı edilmek istenmektedir. Müvekkil sınır dışı işlemleri sonucunda maddi ve manevi bütünlüğüne ve yaşamına yönelik risklerle karşı karşıya kalacaktır. Türkiye’de kurmuş olduğu tüm düzen bozulacak ve belki abisi gibi terör örgütleri tarafından şehit edilecektir. Dolayısıyla, müvekkil her hâlükârda sınır dışı edilemez kişi konumunda bir bireydir ve hakkında alınan sınır dışı etme kararının iptali gerekmektedir. HUKUKİ DAYANAKLAR ve Uluslar arası Koruma Kanunu’nun a bendinde; “Sınır dışı edileceği ülkede ölüm cezasına, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacağı konusunda ciddi emare bulunanlar” denilerek sınır dışı kararı alınamayacak yabancıları belirtmiştir. Müvekkilim bu bentteki şartları sağlamakta olduğundan bu nedenle sınır dışı kararının iptali gerekmektedir. Müvekkil ayrıca Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu maddesinde “….Bu kanun kapsamındaki hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini tabiiyeti, belli toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının ve hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez….” Müvekkilin ülkesi hayati tehlike olan bir ülkedir. haklarına saygılı devletler, temel bireysel hak ve özgürlükleri derinden etkileyen sınırdışı etme kararlarını alırken ve bunları uygularken uluslararası hukuka ve uluslararası hukukun dayanağı olan evrensel standartlara uygun hareket ederler. Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90/V. maddesine 2004 yılında eklenen hükmü dikkate aldığımızda, Türkiye’de sınırdışı etme kararı uygulanırken sınırdışı etmeye ilişkin temel iç hukuk düzenlemelerinin yanı sıra başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini Ek Protokolleri ve bunların uygulayıcısı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını da dikkate almak mecburiyeti söz konusudur. hak ve hürriyetlerle sıkı ilişkisi olan sınır dışı etme işlemi, uluslararası hukukun gelişiminde, devletlerin yalnızca iç hukuklarında düzenledikleri bir kurum olmaktan çıkarak, uluslararası düzenlemelerle evrensel standartlara kavuşturulmaya çalışılan bir konu haline gelmiştir. Sınırdışı etme kararı, kişi özgürlüğü ve dokunulmazlığı ile ilgili olduğu kadar, kişinin seyahat özgürlüğü ile de yakından ilgilidir. Anayasa’nın 90. maddesinde 2004 yılında yapılan değişiklikle getirilen, usulüne uygun yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalar ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası antlaşma hükümlerinin esas alınacağı kuralı karşısında, temel hak ve hürriyetleri derinden etkileyen sınırdışı etme işlemiyle ilgili uluslararası antlaşmaların ve bu antlaşmalardan doğan ihtilafları çözmekle görevli olan uluslararası yargı organlarının verdiği kararların doğru şekilde irdelenmesinin ve değerlendirilmesinin eskisinden daha önemli hale geldiğini söylemek her halde yanlış olmayacaktır. Bu itibarla, sınırdışı edilmeyi düzenleyen iç hukuk düzenlemelerinin yanı sıra, güvence altına aldığı haklarla sınırdışı edilme işlemi arasında sıkı bağlantı bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi AİHS’nin ve sınırdışı etme işlemine ilişkin hükümler içeren AİHS’ye ek 4 ve 7 numaralı Protokollerin incelenmesinde yarar görülmektedir. Diğer taraftan, üye devletlerin AİHS ve ek Protokollerde düzenlenen insan haklarını koruma ve sağlama mükellefiyetlerini yerine getirip getirmediklerini denetleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM’nin sınır dışı işleminin konu edildiği başvurularla ilgili kararlarıyla belirlediği standartların, sınır dışı işlemini uygulayan makamlar ve bu işlem karşısında başvurulan yargı mercileri tarafından dikkate alınması ve yargısal denetimin sağlanması zorunlu olarak görülmektedir. ülkeden sınırdışı edilmesi, AİHS’in 2, 3, 5, 8 ve 13. maddelerine aykırı ise bu durum sınırdışı işlemini gerçekleştiren kurumun sorumluluğuna yol açacaktır. AİHS’in 2. maddesinde yaşama hakkı güvence altına alınmıştır. Bu maddeye göre, herkesin yaşam hakkı, yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bir cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimse kasten öldürülemez. O halde AİHS’in 2. maddesi uyarınca sınırdışı edilecek yabancının gönderileceği ülkede yaşama hakkı tehlike altında ise sınırdışı işlemi gerçekleştirilmemelidir. Aksi halde sınır dışı işlemini yapanlar, AİHS’in 2. maddesini ihlal etmiş olur. 3. maddesine göre, hiç kimse işkenceye, gayriinsani yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz. Bu maddede, doğrudan sınırdışı işlemine yönelik bir hüküm bulunmamakla birlikte AİHM; yabacının, gönderileceği devlette işkenceye, gayriinsani yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulma riski olması halinde sınırdışı işleminin 3. ruhuna aykırı olduğu sonucuna varmıştır. AİHM’in ilke haline gelen kararlarına göre, bir devletin yabancıyı, bu muamelelerden herhangi birine tabi tutulma riski olan ülkeye göndermesi, 3. maddeden doğan yükümlülüğün ihlali sayılır. AİHM verdiği kararlarıyla, AİHS’in 3. maddesinin taraf devletlere, yabancıyı, işkenceyle veya hayati tehlikeyle karşılaşacağı ülkelere göndermeme yükümlülüğünü yüklediğini ifade etmiştir. AİHS, Uluslar arası Sözleşmeler ve ilgili tüm yasal mevzuat. HUKUKİ DELİLLER …. tarihli sınırdışı etme kararı,……… tarihli sınırdışı etme kararı tebliğ formu,İdareden alınan evrakların örnekleri,………… tarihli idari gözetim kararı,………. tarihli ikamet izninin iptali yazısı,…….. Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı tarafından verilen müvekkilin abisinin terör örgütü tarafından şehit edildiğine ilişkin Ölüm Belgesi, Müvekkile ait bulunan evin Tapu Kaydı,Müvekkile ait aracın ruhsat görüntüsü,İstanbul Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğünün dosyasıgerekli görülürse celbini talep ederiz. SONUÇ VE İSTEM Açıklanan nedenler ile; Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün …..Tarih ve ……………………..Sayılı Sınır Dışı Etme İşleminin İPTALİ, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. Maddesi uyarınca dava konusu işlemin uygulanması halinde telafisi güç ve imkansız zararlar doğacağından YÜRÜTMENİN DURDURULMASINA,vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davalı idare üzerinde bırakılmasına karar verilmesini müvekkil adına saygı ile arz ve talep ederim. Davacı Vekili Avukat Saim İNCEKAŞ – Adana – Boşanma ve Ceza Avukatı Sınır Dışı Kararına İtiraz Dilekçesi DURUŞMA TALEPLİDİR. ADLİ YARDIM TALEPLİDİR. YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEPLİDİR. ADANA İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA DAVACI VEKİLİ DAVALI TEBLİĞ TARİHİ KONU Kanunen sınır dışı edilemeyecek kişilerden olan müvekkil aleyhine Adıyaman Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü tarafından verilmiş olan tarih ve 51103041-000-E. 6717 sayılı Uluslararası Koruma Talebinin Reddi kararının İPTALİ isteminden ibarettir. AÇIKLAMALAR Anılan karar usul, kanun, uluslararası sözleşmeler ve hakkaniyete aykırıdır. Sınır dışı kararının uygulanması halinde davacı müvekkilin, ülkesi Irak’ta ki Kerkük bölgesinde yaşanan iç ve dış savaş sebebiyle hedef gözetmeksizin gerçekleşen şiddet eylemlerinde telafi edilemeyecek şekilde zarara uğraması ve ölme ihtimali bulunmaktadır. Bu nedenle anılan kararın iptali hakkında karar verilmesi gerekmektedir. USULİ NEDENLER 2577 sayılı İYUK gereğinnce HMK 334 vd maddeleri idari yargılamada adli yardımla ilgili hususlardaki düzenlenmeyi oluşturmaktadır. 6458 s. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu m. 81/2 maddesinde Barolara pozitif yükümlülük getirilmiştir. Bu madde uyarınca Adıyaman Barosu Adli Yardım Bürosunun görevlendirmesi ile davacı hakkında Adli Yardım kapsamında vekil olarak atanmış bulunuyoruz. EK-1 Ülkesinden can güvenliği tehdidi ile ailesi ile beraber çıkan ve halihazırda 26 yaşında olan ve düzenli olarak bir geliri olmayan ve mal varlığı bulunmayan müvekkilin HMK madde 334 vd. Maddeleri gereğince yargılama gider ve masrafları hakkında adli yardımdan yararlanmasını öncelikle talep etmekteyiz. Müvekkilimizin 2 çocuğu bulunmakta ve maddi olarak ülkemizde de yaşanan bu zor ekonomik süreçte çok zor bir durum içerisindeler. Düzenli bir geliri olmayan Müvekkilim, ailesinin en temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorluk çekmektedir. Bu nedenle Sayın Mahkemenizden yargılama gider ve masrafları hakkında adli yardımdan yararlandırılmasını talep etmekteyiz. ESASA İLİŞKİN ÖZEL NEDENLER Müvekkilim IRAK doğumlu ve Irak vatandaşıdır. Müvekkil ailesi ile birlikte Adıyaman İli Merkez İlçesinde ikamet etmektedir Müvekkilim Irak ülkesinin Kerkük bölgesinde yaşamakta iken; IŞİD terör örgütünün köylerini yakıp, bu terör örgütü birçok akrabasını öldürtükten sonra ailesi ile birlikte Türkiye’ye yerleşmişlerdir. Irak’ta ki iç savaş nedeniyle can güvenlikleri bulunmayan müvekkil ile ailesi, Adıyaman İlinde inşaat ve yemek sektöründe çalışma olanaklarının varlığı ve bu iş kollarında işçi talebinin fazla olması sebebiyle bu ilçede yaşamaya başlamıştır. Adıyaman Valiliğinin oluru ile Müvekkilim hakkında alınan karar uygulandığı takdirde ;Müvekkil ırkı, dini tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilecektir. Müvekkilin geri gönderilmesi halinde ülkesi Irak’ın içinde bulunduğu çatışma ve savaş ortamı nedeniyle can güvenliği bulunmamaktadır. Dava konusu kararın uygulandığı takdirde, Müvekkilimin bir çok akrabasını öldüren IŞİD terör örgütünün, Müvekkilimin kendisini ve ailesini de öldürme ihtimali bulunmaktadır. Aynı zamanda müvekkilimin 3 yaşında olan Abdülmelik Elbu Hüseyin adlı erkek çocuğunun akciğerlerinde hastalık mevcut olup gerekli tedaviyi göremediği takdirde kalıcı sağlık sorunları ortaya çıkma ihtimali vardır. Müvekkil hakkında ki Uluslar Arası Koruma Talebinin Reddi Kararı verilmiş olması hukuka aykırıdır. Davalı idarece verilen karar incelendiğinde soyut gerekçelere dayanan kararın hukuka aykırı şekilde tesis edildiği görülecektir. Müvekkilin vatandaşı olduğu Irak Ülkesi Basınından da rahatça okuyup bilgi edindiğimiz üzere ; Irak’ta keyfi hapsetme, kötü muamele, işkence ve zorla kaybolma gibi uygulamalar çok yaygın olup sistematik ve bir cezasızlık iklimi içinde gerçekleşmektedir. Hükümet tarafından hapse atılanların yaygın işkence, kötü muamele, açlık, darp ve hastalık sonucu ölmeleri de çok görülmektedir. Irak’ta aktif olarak görülen Silahli terör örgütü IŞİD’in sivil hedefleri kasten bombalaması, insan kaçırma, keyfi hapse atma, infaz ve hukuksuz işgaller gibi ihlallerden sorumludur. Müvekkilimin önceden yaşadığı şehir olan Kerkük’te ki köyleride bu örgüt tarafından yakılıp yıkılmıştır. Müvekkilimiz tekrar ülkesine iade edildiği takdirde, hedef ayırımı gözetmeyen saldırılar, Yangın bombaları, silahlı saldırıların, keyfi hapsetmelerin, işkence ve gözaltında ölüm gibi risklerle karşı karşıya kalacaktır. Bu nedenlerle, Müvekkilim ,bu kapsamda “ülkesine geri gönderilemeyecek” kişiler arasındadır. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununa göre de koruma altındadır. Ayrıca yukarıda da belirtildiği gibi YUKK. ve Geçiçi Koruma Yönetmeliğinin 6. Maddesinde geri göndermeme ilkesi gereğince de müvekkil sınır dışı edilememesi gerekmektedir. ESASA İLİŞKİN GENEL NEDENLER İltica tarihin her dönem ve coğrafyasında genel kabul görmüş, “geleneksel hukuk” içinde her ülke tarafından uygulanmış, öğretide birinci kuşak haklardan sayılan temel bir insan hakkıdır. 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi madde 14’te yazılı hukuk alanında ifade edilmiştir. Hemen sonrasında oluşturulan ve ilk BM sözleşmelerinden olan ” Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşme” 1951 yılında Cenevre’de kabul edilmiştir. Türkiye’de bu sözleşmenin hazırlayıcısı ve ilk imzacı ülkelerinden olup halen bu Sözleşmenin Yürütme Komitesi üyesidir. 1951 Sözleşmesi halen dünyada sığınma arayan kişiler için en temel uluslararası insan hakları hukuku düzenlemesidir. Sözleşmenin özellikle 33. Maddesi geleneksel hukukta “non-refoulement” olarak bilinen ve uluslararası korumanın temel taşını oluşturan ” geri gönderilmeme” ilkesini içermektedir. 1951 Cenevre Sözleşmenin 33. Maddesi ; ” Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir.” metnini içermektedir. Bunun dışında Türkiye’nin de taraf olduğu BM İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşmenin 3. Maddesi açık bir şekilde kişinin iade edileceği ülkede işkence ve kötü muameleye uğrama riski varsa iade işlemini taraf ülkeye yasaklamaktadır. Bu sözleşmeler iç hukukumuzun bir parçası olup 1982 Anayasası madde 90-son Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin hukuk sistemimiz ve hiyerarşi içindeki yerini net olarak ifade etmektedir. Türkiye’nin de taraf olduğu 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi 1/A-2 maddesi uyarınca ” ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahsa uygulanacaktır.” metnini içermektedir. Ayrıca kişinin haklı nedenlerle korktuğu zulmün, sözleşme kapsamında değerlendirilmesi için devletten gelmesine de gerek yoktur. Müvekkilin olayında olduğu gibi IŞİD terör örgütünden kaçan müvekkilim de sözleşme kapsamında tutulması Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, bir kimsenin ” belli bir sosyal gruba mensubiyeti” sebebiyle kötü muameleye maruz kalacağı ve hatta can güvenliğinin olmadığı yaşam hakkına ağır ve ciddi tehditlerin bulunduğu bir ortama gönderilmesi kabul edilemez. Ayrıca Irak’ta ki çoğu bölgede savaş yıllardır devam etmekte ve haberlerden de rahatça görüleceği üzere zaman zaman savaş şiddetlenmektedir. Ülkesine geri gönderildiği takdirde ailesiyle birlikte yaygın şiddet ortamıyla karşılaşacak olan müvekkilin korkusu haklı bir sebebe dayanmaktadır. Bu sebeple işbu davayı açma zarureti hasıl olmuştur. HUKUKİ DELİLLER Adıyaman İl Göç İdaresi’n de bulunan müvekkil adına olan dosyalarda ki her türlü bilgi ve belge, Adıyaman Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü tarafından verilmiş olan tarih ve 51103041-000-E. 6717 sayılı kararı, Tebliğ Tebellüğ Tutanağı, raporlar, hastane kayıtları ve her türlü sair delil. HUKUKİ NEDENLER 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi, Anayasası, 6458 s. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu. 7201 s. 2577 s. İdari Yargılama Usul Kanunu, 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu. SONUÇ ve TALEP Yukarıda açıklanan nedenler ve re’sen tespit edilecek nedenlerle; öncelikle Adli Yardım Talebimizin kabulüne, telafisi güç zararların doğmaması amacıyla YÜRÜTMENİN DURDURULMASINA, Yargılamanın Duruşmalı olarak yapılması talebimizin kabulüne, kanunlara, usule, uluslararası sözleşmelere ve hakkaniyete aykırı olarak Adıyaman Valiliği’nce Müvekkil hakkında alınan tarih ve 51103041-000-E. 6717 sayılı Ulusarası Koruma Talebinin Reddi kararının İPTALİNE, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı idareye yükletilmesini saygıyla vekaleten arz ve talep ederiz. DAVACI VEKİLİ

emlak vergisi takdir komisyonu kararına itiraz dilekçesi örneği